İçinde bulunduğumuz zaman dilimini ifade edebilmek için kullandığımız bir ölçü biriminden başka ne ki yıl dediğimiz?
Zihnimiz her hangi bir durumu veya nesneyi ifade edebilmek için sınırlara ihtiyaç duyuyor. Uçsuz bucaksız yerler gözler için bile zorlayıcı. Hele ki zaman gibi ne olduğundan emin bile olamadığımız bir şeyi ifade edebilmek daha da zor, bu yüzden yıl gibi, saat gibi, gün gibi sınırlarını belirleyici ifadelere ihtiyaç duyuyoruz.
Zamanı dilimlere ayırıyoruz. Sonra da bu zaman dilimlerinin içini dolduruyoruz. Her ne kadar soranlara; “Yaşayıp gidiyoruz!” desek de aslında yapmaya çalıştığımız zamanımızı anlamı olan şekilde yaşayabilmek…
İşte bu noktada bir an duruyorum…
Okurken sizler de durup derin bir nefes alın!…
Gerçekten öyle mi yapıyoruz? Gerçekten yaşadığımız zamanı anlamlı bir şekilde yaşamaya çalışıyor muyuz?
Yoksa Cem Karaca’nın şarkısında söylediği gibi karpuz gelip hıyara mı dönüyoruz? Çiçekleri kimlere yolluyoruz?
“Bir çiviyi çakar gibi vura vura günlere
Dört nala gidiyoruz bizi bekleyen yere
Halimize şükran mı isyan mı etmeli?
Bütün ömür bir rüyaysa uyanıp kalkmamalı mı?
İşte geldik gidiyoruz, bilinmez bir diyara
Eskiden karpuz idik şimdi döndük hıyara
Bir ayvayı dişler gibi ısır ısır ömrümüzü
Bir girdapta dönüyoruz yaşamadan günümüzü
Deli gibi kutluyoruz yılbaşı, doğum günümüzü
Doğuma da ölüme de çiçekler yolluyoruz
Sevince de kedere de çiçekler yoluyoruz.”
Şarkılar, şiirler olduğu gibi atasözleri ve deyişler de çok zamanı anlamlandırmaya çalışan: “Odun geldi odun gidecek.” deriz mesela. Ne fena bir durum.
Balzac demiş ki; “Zamanı öldürmek en pahalı harcamadır.”
Muaviye de; “Ey insan, zaman sensin, sen iyi olursan zaman da iyidir, eğer sen kötü isen zaman da kötüdür.”
…
Anlaşılıyor ki; her şey bizim elimizde. Odun olarak mı gideceğiz yoksa talaş olup yanacak mıyız veya güzel bir mobilyaya dönüşüp zarafet ve rahatlık mı saçacağız? Bir yalağa bile dönüşsek varlığımıza anlam katmış olmaz mıyız?
Demem o ki; anlamlandırmak lazım yaşamımızı; günün içine dalıp şikayet etmek, ah vah çekmek de var, ya da o ahı vahı bir kenara alıp yaşamın kendisine, güneşe, toprağa, çocuğa bakıp oh demek de.
Karar sizin!
“İşte geldik gidiyoruz
Hoşça kal kardeşim deniz
Biraz çakılından aldık
Biraz da masmavi tuzundan
Sonsuzluğundan da biraz
Işığından da biraz
Birazcık da kederinden
Bir şeyler anlattın bize
Denizliğin kaderinden
Biraz daha umutluyuz
Biraz daha adam olduk
İşte geldik gidiyoruz
Hoşça kal kardeşim deniz.”
Teşekkürler güzel insan Nazım Hikmet Ran, bize bu dizelerle zamanı hatırlattığın için.
Yeni yılın kalbinizden geçen dilekleri yolunuza getirmesini diliyorum.
Gerçekleşen o dilekleri görebilmek için kalbinizi sevgi ile doldurmasını diliyorum.
Sahip olduklarınızın değerini anlayabilmeniz için gözlerinizi farkındalıkla açtırmasını diliyorum.
Sevgiyle bakıp sevgiyle görmenizi diliyorum.
Mutlu ve kutlu olun.
YORUMLAR