Denizli Gazeteciler Cemiyeti (DGC) İlyas Haytan toplantı salonunda yönetim kurulu üyeleriyle birlikte basın toplantısı düzenleyen Özdemir, MEB’in laik eğitim anlayışından hızla uzaklaştığını belirterek,
“2021/2022 eğitim-öğretim yılı dönem sonu raporumuzla , MEB için hazırladığımız karneyi kamuoyuna sunmadan önce Denizli İl Milli Eğitim Müdürlüğü ve ilçe milli eğitim müdürlüklerimizin okullarımızı yaz kursu adı altında dinsel içerikli birtakım etkinlikleri gerçekleştirmeleri için TÜGVA ve Hayrat vakfı gibi kuruluşların hizmetine açmış olduğu bilgisini sizlerle paylaşmak istiyoruz.
Hepimizin bildiği gibi eğitim sistemimiz en temel bilimsel ilkelerden ve laik eğitim anlayışından hızla uzaklaşmış, okullarda “dinselleşme” hızla artarak kaygı verici boyuta ulaşmıştır. MEB’in Diyanet İşleri Başkanlığı başta olmak üzere, çeşitli dini vakıf ve derneklerle ortak yürüttüğü projeler ve protokoller, okulları çeşitli cemaat, tarikat ve dini grupların faaliyet alanı haline getirmiştir. Devlet eğitim sistemini dini kurum ve referanslara göre değil, evrensel ve bilimsel gerçeklerle, toplumsal ihtiyaçlara göre düzenlemelidir. Bu nedenle, MEB’in dini vakıf ve derneklerle yaptığı tüm protokoller derhal iptal edilmelidir. TÜGVA ile Hayrat Vakfı’nın ilimizde ve ilçelerimizde bulunan okullarda yaz süresince Kuran-ı Kerim, Siyer-i Nebi, Manevi Eğitim ve Osmanlıca gibi başlıklarda kurs vereceğini öğrenmiş bulunmaktayız. Sendikamızın MEB’in söz konusu vakıf ve derneklerle ilgili yaptığı protokollere açtığı davalarda yürütmeyi durdurma ve protokollerin iptali kararları alınmıştır. Alınan bu kararlara rağmen okullarımızda söz konusu vakıf ve derneklerin etkinliklerine izin verilmesi anayasada belirtilen laik, bilimsel ve kamusal eğitim ilkesine aykırıdır. Bu nedenle İl Milli Eğitim Müdüründen TÜGVA ve Hayrat Vakfının yaz okulu projesi kapsamında yapılacak etkinlikleri için verilen onayın iptalini talep ediyoruz. Aksi takdirde söz konusu uygulamaların iptali için yasal yollara başvuracağımızı yetkililere bildiriyor ve hassasiyetimizi kamuoyuyla paylaşıyoruz” dedi.
“ÇÖZÜM ÜRETMEKTEN UZAK”
MEB’in eğitimin sorunlarına çözüm üretmekten uzak olduğunu ifade eden Özdemir, “Okulları kar amaçlı ve din referanslı işletmelere dönüştürme çabaları, fiziki altyapı ve donanım eksiklikleri, kalabalık sınıflar, ikili öğretim, taşımalı eğitim, öğrencilerin dini cemaat ve vakıfların kreşlerine ve yurtlarına yönlendirilmesi, çocuklara yönelik taciz ve istismar vakalarının artması, sözleşmeli ve ücretli öğretmenlik uygulamaları, ataması yapılmayan öğretmenlerin durumu, eğitim sistemimizin temel sorunları olarak geçtiğimiz döneme de damgasını vurmuştur. Siyasi iktidarın eğitim alanında, uzun süredir kendi siyasal-ideolojik hedefleri doğrultusunda attığı adımlar, çeşitli vakıf ve derneklerle iş birliği halinde hayata geçirilen ‘piyasacı’ ‘ cinsiyetçi’ ‘tekçi’ ve ‘dini eğitim’ merkezli uygulamalar, başta öğrenciler olmak üzere, tüm eğitim camiasını doğrudan etkilemiştir. Ülkemizdeki etnik, dilsel, kültürel çeşitlilik ve inanç çeşitliliği, müfredata, eğitim programlarına ve ders kitaplarına neredeyse hiç yansıtılmamış ; çocuklarımız etnik köken, dil, din ve inanç ayrımcılığı ile karşı karşıya bırakılmıştır. Eğitime erişimde, kız çocukları, mülteci çocuklar, anadili farklı olan çocuklar, engelli çocuklar ve geçici koruma altındaki çocukların dezavantajlarını ortadan kaldıracak adımlar atılmamıştır.2022 eğitim bütçesi, eğitim camiamızın yaşadığı sorunlara çözüm üretmekten uzak bir yaklaşımla hazırlanmış olup zorunlu ihtiyaçlarımızı bile karşılamaktan uzak kalmıştır. Geride bıraktığımız eğitim öğretim yılında da özel öğretime destek sürmüş, kamusal eğitim politikalarına uygun hareket edilmemiştir. Siyasi iktidarın yıllardır bilinçli ve programlı bir şekilde hayata geçirmeye çalıştığı ‘dindar nesil yetiştirme’ stratejisinin son hedefi 4-6 yaş grubunda yer alan çocuklarımız olmuştur. Saray’da yapılan 20. Milli Eğitim Şurası’nda, okul öncesi eğitime din eğitimin eklenmesi yönündeki tavsiye kararı, oy çokluğuyla kabul edilmiştir. Pedagoji bilimine ve laik eğitime aykırı olan, çocukların fiziksel ve zihinsel gelişimi üzerinde telafi edilmesi mümkün olmayan zararlara yol açacak olan bu kararı kabul etmek mümkün değildir” diye konuştu.
“MEB SINIFTA KALDI”
MEB’in uygulamalarıyla sınıfta kaldığını kaydeden Özdemir şunları söyledi:
“Siyasi iktidarın ve MEB’in, kamuya ait kadroları kendi siyasal tutum ve anlayışları doğrultusunda yapılan atamalarla doldurması bizim açımızdan kabul edilemezdir. Okullarımız siyasi iktidarın doğrudan torpil anlamına gelen ‘mülakat’ ile kadrolaşacağı kurumlar değildir. Kamu hizmetlerinin halka daha nitelikli olarak sunulması için ataması yapılmayan öğretmenler sorunu kalıcı olarak çözülmeli herkese kadrolu ve güvenceli istihdam sağlanmalıdır. Yıllardır emekleri görmezden gelinen teknik ve yardımcı personel, usta öğreticiler ile ilgili sorunlar görmezden gelinmiştir. Eğitim emekçilerinin tümünü kapsayacak çözümler üretilmelidir. Türkiye’nin hukuk sistemi içinde mevzuatça belirlenmiş bir yargı mercii olmayan OHAL Komisyonu mağduriyet yaratmaya devam etmiştir. OHAL Komisyonu derhal lağvedilmeli, haklarında herhangi bir yargı kararı bulunmayan, hukuken suç olmayan gerekçelerle ihraç edilen tüm kamu görevlileri bütün haklarıyla birlikte derhal görevlerine iade edilmelidir. Ve bugün tüm öğretmenlerin gündemini meşgul eden başta sendikamız olmak üzere eğitim alanındaki tüm sendika ve meslek örgütlerinin itiraz ettiği ÖMK kabul edilmiştir. Ekonomik taleplerimiz ve iş güvencemiz başta olmak üzere en temel haklarımızı bile güvenceye almayan, öğretmenleri kariyer basamakları ile bölen , Anayasa’da yeri olan ücrette adalet ilkesine aykırı Öğretmenlik Meslek Kanunu ve bu kanuna ilişkin olarak yayınlanan “Aday Öğretmenlik ve Öğretmenlik Kariyer Basamakları Yönetmeliği” derhal iptal edilmelidir. Kanunda yer alan ekonomik iyileştirmelerin bütün eğitim ve bilim emekçilerine ayrımsız ve eşit bir şekilde sağlanması, öğretmenleri ayrıştıran ve ‘eşit işe eşit ücret’ ilkesiyle çelişen her türlü uygulamaya derhal son verilmelidir.Sonuç olarak, 2021-2022 eğitim öğretim yılında eğitim alanında yaşanan gelişmeler, MEB’in eğitimin yapısal sorunlarına yönelik somut ve çözüme dayalı politikalar geliştirmek gibi bir derdinin olmadığını göstermiştir. Her geçen gün piyasa ilişkileri içine daha fazla çekilen, okul öncesinden üniversiteye kadar bilimin ve laikliğin değil, ayrımcılığın ve inanç sömürüsünün referans alındığı bir eğitim sistemine karşı; kamusal, bilimsel, demokratik, laik ve anadilinde eğitim hakkı için mücadelemizi kesintisiz bir biçimde sürdürmeye kararlı olduğumuzu bildiriyor MEB için hazırladığımız karneyi sizlerle paylaşıyoruz.
Görselde belirttiğimiz gibi Milli Eğitim Bakanlığı; Kamusal ve nitelikli eğitim, Bilime, sanata ve felsefeye duyarlı eğitim, Laik eğitim, Parasız eğitim, Cinsiyet eşitlikçi eğitim Anadilinde eğitim, Demokratik ve çoğulcu eğitim Ekolojiye duyarlı eğitim, Eğitim emekçilerine verilen değer, Güvenceli istihdam, Eşit işe eşit ücret ilkesi, İnsan onuruna yaraşır maaş, Liyakate dayalı istihdam derslerinden sıfır çekmiş olup sorumluluklarını yerine getirmeyerek sınıfta kalmıştır. Biz eğitim emekçileri olarak eğitim sistemimizin parasız, kamusal, bilimsel, laik, demokratik, cinsiyet eşitlikçi ve ekolojik bakışı temel alan bir niteliğe kavuşabilmesi için ivedi olarak yeniden yapılandırılması gerektiği düşüncemizi bir kez daha dile getiriyoruz.”