Çoğumuz iletişimin işleyişi hakkında, çamaşır makinemizin motorunu çalıştıran mekanik ilkeler kadar bilgi sahibiyiz. Yani pek fazla şey bilmeyiz. Makinemize çamaşırı koyar, ayarına yapar ve çalıştırma düğmesine basarız. Motorun nasıl çalıştığı bizi ilgilendirmez… Ta ki bozulup çamaşırlarını yıkamaz hale gelinceye kadar.
Ailesiyle olan iletişimi, çocuğun dünyasında büyük önem taşır. Ana-baba ve çocuk üçgeninde, ancak tarafların duygu ve düşüncelerini birbirlerine aktarmaları ve başarılı diyalog kurabilmeleri halinde sorunlarına çözüm bulmaları mümkündür.
İşte bu günkü konumuzda çocukla iletişim nasıl kurulur? Ya da başarılı iletişim yöntemleri hangileridir? gibi soruların cevapları verilmeye çalışılacaktır.
İletişim Nedir?
İletişim… bir gülümseme, bir el sıkışma, bir gözyaşı, bir kaş çatma, bir hareket, bir sözcük, bir öpücük, bir tonlama, bir fısıltı, bir göz kırpma, bir kucaklama, bir homurtudur.
Yüzeysel olarak bu süreç sadece alışkanlık işi ve basit gibi görünebilir. Ancak eğer “motorun” içine bakarsanız iletişimin birlikte ve doğru biçimde işlemesi, bütün sürecin işlemesini sağlayan parçalardan oluşmaktadır. Ebeveyne çocuktan bir bağlamda mesaj gelir, ebeveyne bu mesajı yorumlar. Bir davranışı yorumlarken değer yargılarımız devreye girer. Oysa değer yargılarıyla davranışları ayırt edebilmeliyiz. Sorunları ayırt edebilmek ve müdahalelerimizi gereken yerlerde ve doğru olarak yapabilmek için bir davranış penceresi çizelim.
Çocukların ve izlediğimiz her kimsenin davranışları bu pencerenin içinde yer alır. Davranışların kabul edilip edilmemesi, bizlerin o davranışa tanık olduğumuzda yaşadığımız duygularla bağımlıdır. Şöyle ki, davranış oluştuğunda (örneğin çocuk burnunu karıştırıyor) olumsuz duygular yaşıyorsak (kızıp bağırıyorsak) davranışı kabul etmeyiz. Olumsuz duygular yaşamıyorsak (örneğin, yakın bir arkadaşımızla o anda hararetli bir konuşma yapmaktayız) o davranışı görmezlikten gelebilir, tepki göstermeyebiliriz.
Bu durumda, kabul çizgisinin devamlı aynı yerde durmadığını, değişken olduğunu düşünmek zorundayız. Bu kabul çizgisi içinde bulunduğumuz süreçten, çevresel etmenlerden ve çocuğun gelişimsel dönemine göre farklılık gösterebilir. Örneğin, davranışların kabul edilip edilmemesi çocuğun yaşına ve cinsiyetine bağlıdır. 2 yaşındaki çocuğun parmağını emmesi kabul edilebilir ama 8 yaşındaki çocuğun bu davranışı kabul edilmez. Ayrıca anne-babalar kendilerine benzeyen çocuklarına daha farklı tepkilerde bulunabilirler. Bu farkında olmadan, düşünmeden sadece yakın hissettiğimiz için gösterdiğimiz tepkilerdir. BEN: Eğer keyifli günümdeysem, benim ve ailemin herhangi bir sağlık veya diğer önemli sorunu yoksa acelem yoksa, eşimle kavga etmemişsem vb. o gün bir çok davranışı kolay kabul edebilir hatta genellikle kızdığım davranışları dahi göz ardı edebilirim. Ama zor günümdeysem “Kabul Çizgim” çok yukarıdadır. ÇEVRE: Çevreye verdiğimiz önem davranışı kabul edip etmememizi etkiler. Örneğin evde çocuğun istediği gibi yemesine izin verirken bir yere misafirliğe gittiğinde daha özenli yemek yemesini isteriz.
İLETİŞİMDE ENGELLER
Yetişkinlerin çocuklarıyla iletişimde aldıkları tavırları belli başlıklarla özetleyebiliriz:
–Emir verme,yönetme:
“Yapman gerekir….yapacaksın….yapmak zorundasın.”
-Korku ve aktif direnç yaratabilir.
-Söylenenin tersini “denemeye” davet edebilir.
-İsyankar davranışa ya da misillemeye yol açar.
-Uyarma,tehdit etme:
“…yapamazsın…..ya yaparsan….yoksa…”
-Korku boyun eğme yaratabilir.
-Gücenme, kızgınlık, isyankârlık oluşur.
-Ahlak dersi verme:
“…yapmalıydın….senin sorumluluğun….şöyle yapmak gerekir….”
-Zorunluluk ya da suçluluk duygularını yaratır.
-Çocuğun durumunu daha şiddetle savunmasına yol açabilir.
-Öğüt verme, çözüm getirme, fikir verme:
“Ben olsam….neden böyle yapmıyorsun?…Bence,,,sana şunu önereyim…”
-Çocukların kendi sorunlarını çözmekten aciz olduğunu ima eder.
-Çocuğun sorununu bütünüyle düşünüp, değişik çözümler getirip seçenekleri denemesine engel olur.
-Yargılama, eleştirme, suçlama:
“Olgunca düşünmüyorsun…” “Sen zaten tembelsin…
-Çocuk azarlanma korkusuyla iletişimi keser.
-Çocuk eleştirileri gerçek sanabilir.
-Ad takma,gülünç duruma düşürme:
“Koca bebek..” “Hadi bakalım süpermen..” “Gerizekalı”…
-Çocuğun kendini değersiz hissetmesine yol açar.
-Çocuğun benlik kavramı olumsuz etkilenebilir.
-Tahlil,teşhis koyma:
“Senin derdin nedir biliyor musun?” “Her halde çok yorgunsun.” “Aslında sen öyle demek istemiyorsun.
-Başarısızlık duygusunu uyandırabilir.
-Çocuk kendini korumasız,kıstırılmış hisseder.
-Çocuk yanlış anlaşılmak endişesiyle iletişimi keser.
-Güven verme,teskin etme:
“Aldırma…Boşver, düzelir..” “Hadi biraz neşelen…” “Zamanla kendini daha rahat hissedersin…”
-Çocuğun kendini “anlaşılmamış” hissetmesine neden olur.
-Kızgınlık duyguları uyandırır. (Size göre iyi tabi)
-Çocuk mesajı genellikle “kendini kötü hissetmen doğru değil.” Şeklinde algılar.
-Konu değiştirme, işi alaya vurma, şaka yolu:
“Daha güzel şeylerden konuşalım…” “Sen neden dünyayı yönetmiyorsun?”
-Çocuğa sorunların önemsiz, saçma sapan ve geçersiz olduğu anlamını verebilir.
-Çocuk bir güçlükle karşılaştığında açık davranmaktan çekinebilir. Ana-baba-ve çocuk arasındaki iletişim görülmektedir. Bu tipik cevaplar, çocuklar ileri derecede bir iletişimi engellediği için “iletişimi engelleyen kategoriler” olarak anılırlar. Çocuklar böyle bir cevap karşısında iletişimi keserler. Ya da karşı saldırıya geçip kendilerini savunurlar. Yetersizlik ve aşağılık duygusu hissederler.
İletişim engelleri, kendini anlatmaya çalışan çocuğa yardımcı olmadığı gibi, onun ileriki sorunlarını da anlamamasına, içine atmasına neden olur.
YORUMLAR