Su kaynaklarının kıt olmasının tüm canlılar için büyük bir risk oluşturduğunu söyleyen Prof. Dr. Ayaz, “Artan nüfus ve büyüyen ekonomilerle birlikte su krizinden etkilenen ülke sayısı her geçen gün artmaktadır. Türkiye, aşırı sıcaklıklara sahip ‘yarı kurak’ bir bölgede yer alıyor. Türkiye’ye düşen ortalama yağış miktarı 643 mm ile dünya ortalamasının oldukça altında bulunuyor. 2015 yılında bin 422 metreküp olarak hesaplanan kişi başına düşen su miktarı, 2017 yılı itibariyle bin 386 metreküp olarak hesaplandı. Dünyadaki diğer ülkeler incelendiğinde Türkiye, kişi başına kullanılabilir su miktarı açısından su sıkıntısı çeken ülkelerden biri olarak göze çarpıyor. Tatlı su kaynakları gezegenimiz üzerindeki su kaynaklarının sadece yüzde 2,5’ini oluşturuyor. Bütün canlılar için vazgeçilmez bir kaynak olan su, yaşamsal önem taşıyan bir değer. Artan nüfusun ihtiyaçlarını karşılamak için suya olan talep de her geçen gün büyüyecek. Ancak veriler, suya yönelik talep artışının, nüfus artışından daha hızlı olduğunu ortaya koyuyor” diye konuştu.
“Türkiye, ‘su fakiri’ olma yolunda ilerliyor”
Türkiye’nin sanılanın aksine su zengini bir ülke olmadığını ifade eden Prof. Dr. Ayaz, “Artan nüfusu, gelişen ekonomisi ve büyüyen kentleriyle Türkiye, ‘su fakiri’ olma yolunda ilerliyor. Küresel iklim değişikliğinin etkileri, Türkiye’nin de içinde bulunduğu Akdeniz Havzası’nda en çok kuraklık, su kıtlığı, tarımsal verim kaybı, tarım ve turizm gelirlerinin düşmesi, orman yangınlarının artması ve biyolojik çeşitlilik kaybı şeklinde ortaya çıkmaktadır. Son 25 yıl içinde Akdeniz Havzası’nda yağışların yüzde 20 oranında azaldığı saptanmıştır. İçinde bulunduğumuz pandemi döneminde ise su tüketimi, Covid-19 sürecinde daha uzun süre evde kalınması, hijyen ve temizlik gibi ihtiyaçların artması gibi sebeplerden dolayı yüzde 30 arttı. Bu nedenle hayata geçirdiğimiz sosyal sorumluk projesi ile ortaöğretim 5 ve 6. sınıf öğrencilerinde bilinçli su tüketimi konusunda farkındalık yaratmayı ve bilinçlendirme sağlamayı amaçlıyoruz. Pandemi koşullarında çevrimiçi yaptığımız eğitimlerin içeriklerini de bu duruma uygun şekilde hazırladık. Proje kapsamında hedef kitle olarak ortaöğretim 5 ve 6. sınıf öğrencileri seçildi. Ortaöğretim 5 ve 6. sınıf öğrencileri, 11-12 yaş gurubunu oluşturuyor. Bu yaş gurubu çevreye karşı duyarlılık geliştirilmesi ve birey olarak kendi başına bir davranış için harekete geçmeleri söz konusu olması nedeniyle belirlendi. Geleceğin liderleri olarak çocuklarımızın bu dönemde çevre duyarlılığı ve çevre bilgisi ile yetişmesi aslında geleceğimizin şekillendirilmesi olacaktır. Bu proje kapsamında verilecek eğitimler ile çocukların su kullanımları konusunda bilinçli bireyler olma yolunda atacakları adımlar ile sürdürülebilir bir çıktı elde edebileceğimizi düşünüyoruz” dedi.