Yılın ilk gününde iktidarca STK olarak ifade edilen, hükümete yakın dernek maskesi
takmış tarikatların İstanbul’da düzenlediği Gazze mitingi, gerici bir gövde gösterisine
dönüşmüştür. Miting alanında açılan hilafet bayrakları, eylemcilerin miting görüntülerini sosyal
medyadan “hilafet geliyor” türevi notlarla paylaşması, meselenin Filistin’e destek olmadığını bir
kez daha göstermiştir.
İsrail insanlık tarihi sahnesindeki en büyük soykırımlardan birini yaparken, tüm insanlık
Filistin için ayağa kalkarken, gericiler Filistin’in uğradığı bu zulmü bile kendi karanlık niyetleri
için bir araca dönüştürmekten çekinmemiştir.
Oysa bir devletin yaptığı soykırıma en büyük tepkiyi verecek olan başka devletlerdir. En büyük
cezalandırma aracı yaptırımlardır. İsrail ile her alanda anlaşmalar ve bürokrasi devam ettiren
hükümetin öncülüğünde “İsrail’i protesto etmek” mantıksız, bu protestoları şeriat düşlerine kılıf
etmek en hafif tabirle vicdansızlıktır.
Ayrıca miting sonrasında yaşanan bir hadise de artık tuzun da koktuğunun ispatı
olmuştur. Üniversiteli bir genç, Ege Akersoy, mitinge elinde ‘tevhid’ bayrağıyla giden bir kişiyle
önce tartışmış, haklı tepkisinin karşısında daha da yoğun bir tahrikle karşılaşınca gençliğinin
de verdiği hararetle fiili müdahalede bulunmuştur. Devamında polisin yanı başında kendisine
yönelik hakaretler olmuş ve fiili saldırı da gerçekleşmiştir. Çıkan arbede sonrasında gözaltına
alınan Akersoy için önce ‘kasten yaralama’dan açılan soruşturma, olayın sosyal medyaya
yansıması üzerine “halkı kin ve düşmanlığa tahrik”e dönüşmüştür. Ve suçlamadaki bu kıvrak
değişiklikle 22 yaşında bir gencin tutuklanmasına zemin hazırlanmıştır.
İstanbul’un orta yerinde, terör örgütü IŞİD’in kullandığı bayrağı açmak, Anayasal
düzeni alenen hedef almak ise bırakın “halkı kin ve düşmanlığa tahrik” etmeyi, gözaltına
alınmaya bile sebep sayılmamıştır. Şiddet ve şiddet eylemlerini desteklememiz, dünya
görüşümüz ve eğitimci kimliğimiz nedeniyle asla mümkün değilse de bu çifte standart, bu
hukukun belli bir zümrenin hoşuna gideceği şekilde kullanılma hali korkunçtur. Toplumu her
alanda kutuplaştıranlar, ayrıştırıcı söylem ve politikalardan vazgeçmeyenler yarattıkları bu
huzursuz tabloyu hukuksuzlukla da daha beter hale getirmektedir.
22 yaşında Atatürkçü bir asker çocuğu, babasının tabiriyle hayatında bir kez bile
kavga etmemiş bir gencin bu aşırı eylemi bir sonuçtur. Neden ise zaten bu gencin tepkisine
gerek kalmadan ağır tahrik ve tehdit unsurları barındıran bu gerici eylemlerin hukuken gerekli
cevabı almamış olmasıdır. Ve olayları sadece sonuçlarla değil o sonuçları meydana getiren
nedenlerle değerlendirmek tek akılcı yöntemdir.
Bugün, yani hilafet şovları yapılan mitingden sadece bir gün sonra, büyük önderimiz
Atatürk’ün ebedi istirahatgâhı Anıtkabir’e giden bir kişi, cumhuriyete lanet okuyarak şeriat
çağrısında bulunmuştur. Yani görüldüğü üzere gericiler, Cumhuriyet düşmanları birbirlerinden
ve cezasızlıktan güç almaktadır. Kanserli hücrelerin sinsice bir araya gelip yeterli kuvvete
kavuşunca vücuda saldırması gibi…
Cumhuriyet’in ve devrimlerinin her zaman savunucusu olan Eğitim-iş olarak altını
çiziyoruz: Bu Cumhuriyet sahipsiz değildir! Hilafet, saltanat, şeriat isteyenler, kaçınılmaz
olarak, gördükleri karanlık düşlerden hakikatin acı sesiyle uyanacaktır. O sesin ebediyen
söyleyeceği söz ise şudur:
“Efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, mensuplar
memleketi olamaz. En doğru, en gerçek yol, medeniyet yoludur.”