TDAE Konferans Salonunda düzenlenen etkinliğe; Enstitü Müdürü Prof. Dr. Nadim Macit, Müdür Yardımcısı Prof. Dr. Osman Karatay, akademisyenler, öğrenciler ve çalışanlar katıldı. Konferansta konuşmacı olarak yer alan Dokuz Eylül Üniversitesi İnkılap Tarihi Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Kemal Arı, Timur’un kılıcının hikâyesini katılımcılarla paylaştı.
Prof. Dr. Arı, “Hikâye, 1922 yılının Aralık ayında başlıyor. Sakarya Meydan Muharebesinin kazanılması ardından birçok yerde Anadolu’da verilen mücadeleye destek verme gösterileri yapılmaya başladı. Bunlardan bir tanesi de Buhara Cumhuriyetinde gerçekleşti. Buhara, o tarihlerde Sovyetler Birliği içerisinde küçük özerk devlet olarak yer alıyordu. 1922 sonunda bir heyet Buhara’dan Karadeniz’e kara yoluyla, oradan gemi ile İnebolu’ya geldi. Heyet birkaç günü İnebolu’da geçirdi. Ardından Ankara’ya yola koyuldu. Yolculuk esnasında heyette yer alan Recep Bey, taşınan sandıkları açarak içlerinde olanları gösterdi. Sandıkların içerisinde üç tane pırıl pırıl kılıç vardı. Kılıçlardan biri Timur’un kılıcıydı. İzmir, 1402 yılında Timur tarafından alındığında belinde takılıydı. Diğer kılıçları Buhara’daki ustalar yaptı. Birisi Mustafa Kemal Paşa’ya diğeri Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa’ya verilecekti. Timur’a ait olan kılıç ise o tarihlerde işgal altında olan İzmir’e ilk girecek olan fatihe verilecekti” dedi.
“Bu kılıç yine İzmir’i Türk yapacaktır”
Hikâyeye devam eden Prof. Dr. Arı, “1922 Ocak ayının ilk haftası heyet Ankara’ya geldi. Mustafa Kemal Paşa’dan randevu aldı. Mustafa Kemal’e getirdikleri hediyelerle birlikte 3 kılıcı verdiler. Timur’un kılıcını getiren heyetten Recep Bey, ‘Zamanında Timur, bu kılıçla İzmir’i Türk yaptı. Şimdi yine bu kılıç İzmir’i Türk yapacaktır’ diyerek İzmir’in yeniden alınacağından emin olduğunu belirtti. Mustafa Kemal, kılıcı İzmir’e giren ilk kişiye bizzat vereceğini söyledi” diye konuştu.
İzmir’in kurtuluş sürecine değinen Prof. Dr. Kemal Arı, “8 Eylül tarihinde Türk subayları Manisa’yı kurtardı. 8 Eylül’ü 9 Eylül’e bağlayan gece, İzmir’in mavi suları Türk ordusu tarafından görüldü. İzmir’e ne zaman girileceği tartışıldı ve sabahın erken saatlerinde oluşturulan bir müfreze öncü olarak atandı. Müfrezenin başına Yüzbaşı Şerafettin Bey atandı. Şerafettin Bey’in emrindeki müfreze, Sabuncubeli’den İzmir’e doğru hareket etti. Sabuncubeli’den bir Türk topu gürüldedi. Sanki İzmir’e ‘biz geliyoruz’ işaretiydi. Bornova ovası işgal edildi. Bir kısım, kuzeyden Bayraklı’ya kadar ilerledi. Bir kısım Menemen üzerinden Karşıyaka’ya indi. Daha sonra bu unsurlar birleşti. Sokak çatışmaları sorası Bornova Hükmet Konağı kurtarıldı. Halkapınar’a gelindi. Daha sonra Alsancak üzerinden Konak Meydanı’na varıldı. Hükümet Konağında Yunan bayrağı asılıydı. Şerafettin Bey, konağın merdivenlerini hızlıca çıktı. Yunan bayrağını indirdi, yerine göğsünden çıkardığı Türk Bayrağı’nı astı” dedi.
“Bu kılıç bizden daha çok milletimize aittir”
Prof. Dr. Arı, “Ertesi gün gazetelerde İzmir’e giren Mustafa Kemal, İsmet Paşa ve yanlarında kara yağız bir Türk genci olan Şerafettin Yüzbaşı’nın fotoğrafları vardı. Mustafa Kemal, 15 Eylül’de düzenlenen bir törenle Yüzbaşı Şerafettin’e Timur’un kılıcını verdi. Bu kılıçla boy boy fotoğrafları gazetelerde yer aldı. Kılıcın üzerinde değerli taşlar vardı. Yüzbaşı Şerafettin, kılıcı saklıyordu. 1946-1947 yıllarına gelindiğinde Şerafettin Yüzbaşı, İzmir Belediyesinden bir mektup aldı. İzmir’de bir müze kurduklarını, Şerafettin Yüzbaşı’nın kılıcı o müzeye hediye etmesini istiyorlardır. Şerafettin Yüzbaşı, yataktan kalkamayacak haldeydi. Eşini çağırdı ve ‘Bu kılıç bizden daha çok milletimize aittir’ dedi. Eşine kılıcı verip İstanbul Valiliğine vermesini söyledi. Eşi, kılıcı valilikte teslim etti. Kılıcın en son görüldüğü yer orası oldu. Kılıç kayboldu ve halen izine rastlanamadı” dedi.
Etkinlik sonunda Prof. Dr. Kemal Arı’ya Ege Üniversitesi Türk Dünyası Araştırma Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Nadim Macit tarafından “Teşekkür Belgesi” takdim edildi.