Ana Sayfa Arama Galeri Video
Üyelik
Üye Girişi
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya

Karantina Günlerinde Yaşam

Ayvalık’ta Kozak yaylası yakınlarında

Ayvalık’ta Kozak yaylası yakınlarında bir evimiz var. İzmir’in yoğunluğundan sıkıldığımız zamanlarda ki bu çok sık oluyor, kaçıp buraya geliyoruz. Özellikle pandemi sürecinde çoğunlukla buradaydık. Bizim için küçük bir sığınak oldu.

Ekip biçebildiğimiz bir bahçe ve küçük bir evden oluşuyor bizim bu sığınak. Hayatının çoğunu büyük şehirde geçirmiş insanlar için bulunmaz nimet. 3 yıl önce buraya geldiğimizde yaptığımız ilk iş ağaç dikmek oldu. Zaten var olanlara biz de ekleme yaptık ve 30 kadar meyve ağacımız oldu bahçemizde. Hepsini bahçenin kenarlarına diktik ki hem biz, hem de gelip geçenler faydalanabilsin.

Bahçenin bir bölümünde kendi çabamız ve internetin bilgilendirmesi ile oluşturduğumuz sebze bahçesi mevsimine göre uygun sebzelerle doluyor. Yazın; kışlık domates, salça, kuru domates ve turşu gibi daha önce hiç yapmadığım ama öğrenip yapmaktan mutluluk duyduğum hazırlıklar için ihtiyacım olan sebzeler bu bahçeden geliyor. Kışın ise narin yeşil soğanlar, mis kokulu taze sarımsaklar, ıspanak, marul, toplamaktan en keyif aldığım sebzeler. Bunların dışında patates, turp, pancar, bakla, mısır gibi aklımıza gelenler için yaptığımız denemler ise işin bir başka keyifli yanı.
Elbette bal kabağı ile yaptığım tatlı, salata ve yemek denemeleri de mutfak kültürüme eşsiz katkılar sağlıyor. Hele ki kışın yemek için sakladığımız kavunların tadına doyum olmuyor.

Sadece bahçenin içi de değil. Etrafımızdaki çam ağaçları hem gözlerimize, hem de burnumuza şölen havası yaşatırken, dallarının arasında şarkıları hiç dinmeyen kuşlar da kulaklarımızı bu şölene dahil ediyor.
Çıngırak sesleri her yerden duyulabilen keçiler bu köyün olmazsa olmazları. Her yerdeler, özgürce dolaşıyorlar. Akşam olunca; nasıl evlerinin yolunu bulup, geri dönebildiklerini anlayamasam da gün boyu yaşadıkları özgürlüğe hayranım. Aslında keçilerle biraz sorunumuz var; yeşil olarak ne görseler yiyorlar! Minik ağaçlarımızın dalları azıcık bahçenin dışına uzanmaya görsün, hiç kaçırmıyor, hemen o tazecik dalları mideye indiriyorlar. Ne yazık ki bu şekilde keçilere ziyafet olan 5 tane ağacımız yeniden canlanabilmek için bir seneye ihtiyaç duydu.
Karantina diye başlayıp da niye bunları anlatıyorum?
Bu köy ve bu bahçe bir parçası olmaktan mutluluk duyduğumuz sakin limanımız. Bizim için seçenekler listesinin en başında yer alıyor. Üç yıldır büyük bir keyif olan bu köşe şimdi zorunlu olarak kaldığımız bir yer oldu.
Haftasonu için geldik sığınağımıza ve öğrendik ki; kovit 19 virüsü buraya da ulaşmış ve köyümüzün zarif insanlarını da yatağa düşürmüş. Çözüm olarak da karantina uygulanmaya başlanmış, tam da bizim geldiğimiz gece…

Kuzinenin üzerindeki çayın hışırtısı kulaklarımda olduğu halde, dantel perdeli mavi pencerelerimden karşımda göz alabildiğine uzanan çam ağaçlarını seyrederken, beni bir gülme alıyor. (“Mavi Pencereler” isimli kitabıma işte bu görüntü ilham olmuştu!)

Virüsten ve yol açtığı hastalıktan korunmak için kaçıp geldiğimiz bu güzel köşe şu anda bizi hapsetti. Öyleyse ne yapıyoruz? “Ah, vah ne olacak şimdi!” diye feryat mı ediyoruz? Elbette hayır. Bizim kaçıp gelmemize gerek kalmadan hayat bizi kendiliğinden buraya sürükledi ve bir süre burada kalmamızı istiyor. Öyleyse kalacağız, hem de memnuniyetle.
Gabriel Garcia Marguez “ Kolera Günlerinde Aşk” demişti.
Ben de “Karantina Günlerinde Yaşam” diyorum ve sevgili küçük mavi gezegenimize ve üzerindeki canlılara sağlık diliyorum.