Türkiye’de temiz su kaynağının yüzde 73’ü ise tarımsal üretimde kullanılıyor. Dünya genelinde de yüzde 70’ler civarında benzer bir tablo söz konusu.
Ege İhracatçı Birlikleri bünyesindeki Tarım Birlikleri, 17 Haziran Dünya Çölleşme ve Kuraklıkla Mücadele Günü’nde su krizinin ‘sürdürülebilir tarım’ uygulamaları ile aşılacağını savunuyor.
Ege İhracatçı Birlikleri Koordinatör Başkanı Jak Eskinazi, küresel olarak çözülmesi gereken üç farklı su problemini; suyun azlığı, iklim değişikliğine dayanıklı bir altyapı inşa edebilmek, tüm bunları uygun bir maliyete getirmek şeklinde özetliyor.
“Su krizini hafifletmenin yolu su ekosistemlerini korumak, eski haline getirmek ya da yenilerini yaratmaktan geçiyor. Biz Ege İhracatçı Birlikleri olarak yıllardır Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları’na hizmet eden yatırımlar yapıyoruz. Çiftçilerimizin kuraklık sıkıntısı yaşamadan üretmeye devam etmesi için Aydın ve Manisa’da gölet projeleri gerçekleştirdik. Aynı zamanda bütün Birliklerimiz her sene Manisa, Antalya ve İzmir başta olmak üzere Türkiye’nin birçok noktasında ağaçlandırma kampanyalarına büyük katkılar sağlıyor. Ege İhracatçı Birlikleri Ormanı oluşturduk. Birliklerimizin ödül törenlerinde katılımcılara Ege Orman Vakfı’ndan ağaç sertifikaları verilerek, fidan bağışında bulunuldu. Önümüzdeki süreçte de bu artarak devam edecek.”
Su politikalarının Bakanlık düzeyinde müzakere edilebileceği bir yapılanma kurulmalı
Daha lokal atılımlardan ziyade, ulusal boyutta bir su seferberliği oluşturulması taraftarı olduklarını açıklayan Jak Eskinazi, “Su politikalarının Bakanlık düzeyinde müzakere edilebileceği, üst düzeyde diplomasi trafiğinin gerçekleşeceği sadece su ile ilgili bir yapılanma kurulmalı. Çünkü son söz politika yapıcılarda bitiyor. Aynı zamanda şeffaflığı önceleyip, raporlama, karbon ayak izi bilgisi ve etiketleme gibi alanlarda inisiyatifler ortaya koyulması gerekiyor. Yatırımların daha temiz teknolojiye yönlendirmesine katkı verilmeli ve Ar-Ge kaynağı fazlalaştırılmalı.” dedi.
Hassas tarım pazarı 2026’ya kadar 12,8 milyar dolara ulaşacak
Tarımın artık yüksek teknolojili bir sektöre dönüştüğünü anlatan Ege İhracatçı Birlikleri Koordinatör Başkan Yardımcısı ve Kuru Meyve ve Mamulleri İhracatçıları Birliği Başkanı Birol Celep, küresel hassas tarım pazarının 2026’ya kadar 12,8 milyar dolara ulaşacağını söyledi.
“İlerlemenin başlıca belirleyicisi bir toplumun teknolojik inovasyonu kucaklama becerisidir. Yeni teknolojik atılımların çok çeşitli alanlarda iç içe geçtiği akıllı ve bağlantılı bir dönemin içindeyiz. Sürdürülebilir bir şekilde gıda üretmek için temel çözüm; enerji, su, besin ve arazi kullanımında tüm süreci saniyesine kadar izleyebileceğimiz kontrollü bir ortam yaratmak. Veri analitiğiyle hangi mahsulün neye ihtiyacı olduğu, bitkilere kullanılması gereken gübre miktarı, bitkinin ne kadar su aldığı, kullanılmayan su damlasının toplanarak tekrar döngüye sokulduğu, ne zaman-ne kadar ve hangi kalitede hasat yapacağımızı tahmin edebildiğimiz, ürünlerin dijital ikizlerinin oluşturulduğu, uzaktan kontrol edilebilen bir sistem.”
Türkiye’nin en yeşil OSB’leri Ege’de kuruluyor
Birol Celep, önümüzdeki dönemde hassas tarımda Asya Pasifik’in önemli bir gelişme göstermesi beklendiğini sözlerine ekledi.
“Hindistan, Sri Lanka ve Nijerya gibi ülkelerde hassas tarım teknolojisinin kullanımını teşvik etmek için çeşitli devlet programları yürütülüyor. Bu noktada tüm enerjisini kendi bünyesinde sağlayan yenilenebilir Yeşil Tarıma Dayalı İhtisas Organize Sanayi Bölgeleri’ni çok önemsiyoruz. Dikili, Kınık ve Bayındır’da kurulacak olan TDİOSB’ler tüm atıkların değerlendirildiği, atık su tesisiyle su yönetiminin sağlandığı, topraksız, otomasyonlu, ısıtma için yenilenebilir enerji kaynaklarını kullanan modern sera ve tarımsal sanayi kümelenmeleri.”
Su ihtiyacı fazla olan ürünler, suyun az olduğu bölgelerde yetiştirilmemeli
Türkiye’nin Avrupa’nın en büyük tarım ekonomisine sahip, 50’den fazla üründe dünyanın en büyük ilk 10 üreticisinden bir tanesi olduğunu söyleyen Ege Yaş Meyve Sebze İhracatçıları Birliği Başkanı Hayrettin Uçak, “Bizim isteğimiz Sürdürülebilir Kalkınma Hedeflerinin 17 maddesine de uzun süreli etkiler yapmak.” diyor.
“Tarım sektörü olarak Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları’ndan 4’üne odaklanıyoruz; Sürdürülebilir tarımın desteklenmesini hedefleyen 2 numaralı madde, su yönetimini içeren 6 numaralı “temiz su ve sanitasyon”, gıda atık ve kayıpların azalmasını içeren 12 numaralı “sorumlu üretim ve sorumlu tüketim” ve 13 numaralı “iklim eylemi” maddesi. Bu hedefler baz alındığında suyu doğru kullanmak, kirletmemek, verimli kullanmak, ekim planlaması bizim için en önemli nokta. Tarımsal üretim yapılacak alanların su kaynakları göz önünde bulundurularak ürün deseninin belirlenmesi gerekiyor. Su ihtiyacı fazla olan ürünler, suyun az olduğu bölgelerde yetiştirilmemeli. Her bitkinin su ayak izi çok farklı. 2017’de Tarım ve Orman Bakanlığı ülkemizi tarım havzalarına bölerek, havza bazlı destekleme planını başlattı. Her sene çiftçiler kendi bölgesinde desteklenen, bölgenin ihtiyaçlarına, dengesine, iklimine uygun ürünlerin listesini görebiliyor.”
Gıda güvenliği “Kullandığımız Pestisitleri Biliyoruz” projesi ile sağlanacak
Çiftçilerin genelde ton başına getirisi daha yüksek ürün ekmek istediğine değinen Uçak, “Dolayısıyla havza bazlı destekleme planının çiftçinin ekonomik getirisini de eşitlemeli, teşvikler buna göre belirlenmeli. Tohumdan çatala kadar olan bu zincirde gıda güvenliği bizim için listenin en başında. AB Yeşil Mutabakat ile pestisit kullanımının 2030’a kadar yüzde 50, gübre kullanımının yüzde 20, antimikrobiyal kullanımının ise yüzde 50 oranında azaltılmasını hedefliyor. Ülkemizde AB’ye uyum çerçevesinde geçtiğimiz yıllarda zirai üretimde kullanılan toplam 213 aktif madde yasaklanırken 11 aktif maddenin de kullanımı kısıtlandı. Birliğimizce başlatılan “Kullandığımız Pestisitleri Biliyoruz Projesi” kapsamında ürünlerimizin akredite olmuş laboratuvarlarda analizlerini yapmaya devam ediyoruz.” diye konuştu.
Vahşi sulama toprağı kaybetmeye neden oluyor
Geleneksel tarıma dayalı üretimlerde salma yani vahşi sulama sisteminin çok fazla su tüketimine neden olduğuna değinen Ege Hububat Bakliyat Yağlı Tohumlar ve Mamulleri İhracatçıları Birliği Başkanı Mustafa Terci, “Ülkemizde tarım alanların yüzde 67’si vahşi sulama, yüzde 33 oranındaki basınçlı sulamada; damla sulama yüzde 14, yağmurlama sulama yüzde 19 civarında. Vahşi sulamadaki sıkıntı; kontrolsüz ve bilinçsiz olması. Dolayısıyla toprağın kalitesi düşüyor ve toprakta tuzlanma, çoraklık ve erozyon görülüyor. Böyle bir toprakta tarım yapılması mümkün değil. Bitkiye ihtiyacından fazla su vermek ya da toprağı suya boğmak yerine bitkinin istediği, iklimin gerektirdiği suyu ona vermek gerekiyor.” dedi.
Doğru sulamayla yüzde 50 su tasarrufu şansına sahibiz
Terci’ye göre ürün deseni sulama tekniklerini seçmekte belirleyici ama daha az suyun kullanılabilecek olduğu damla sulama sistemi veya yağmurlama sulama sistemiyle kuraklaşmanın önüne geçilebilir.
“Doğru sulamayla yüzde 50 su tasarrufu şansına sahibiz. 2006’dan beri Tarım ve Orman Bakanlığı modern basınçlı sulama damla ya da yağmurlama sulama sistemleriyle ilgili yüzde 50 hibe desteği veriyor. Desteklemelerin yöntemi tartışılmalı. Modern sulama teknikleriyle ilgili yatırımlar artırılmalı ve kullanımda daha agresif bir metot belirlenmesi gerekiyor. Bu noktada bilgilendirme de çok önemli. Çiftçinin farkındalığını geliştirmek gerekiyor.”
Tarım ve akademi iş birliği
Ege Su Ürünleri ve Hayvansal Mamuller İhracatçıları Birliği Başkanı Bedri Girit, akademinin bilgisinin sürece geçirilmesinin hem ürün verimi hem de su verimini artırdığından bahsederek, Ege Su Ürünleri ve Hayvansal Mamuller Sektörünün önümüzdeki dönemde AB Yeşil Mutabakatı’na uygun adımlar atacağını açıkladı.
“Birliğimiz tarafından, su ürünleri sektörü özelinde, özellikle yetiştiricilikle ilgili çalışma yapılması, karbon ayak izi konusunda sektörün karbon salınımını azaltmak için projeler hayata geçireceğiz. Sektörün karbon salınımına yönelik mevcut durum analizinin yapılması; karbon ayak izinin hesaplanması, hangi faktörlerin ne kadar artırdığının tespit edilmesi ve sonrasında bir yol haritası belirlenmesi konusunda Ege Üniversitesi ile iş birliği yaptık.”
Bedri Girit, su ürünleri sektöründe başlatılan bu projenin önümüzdeki dönemde kanatlı sektörü başta olmak üzere diğer hayvansal mamuller sektörü için de devam ettirilmesini hedeflediklerini sözlerine ekleyerek,“Bu durum tek bir kişinin tekelinde değil. Bütün paydaşların etkin rol alıp, karar süreçlerine dahil etmesi gerekiyor. Katılımcılık, tarım politikalarında da su yönetiminde de önemli. Özellikle akademinin payı çok büyük.” dedi.
Su döngüsü “veri”yle iyileştirilebilir
Yağış desenlerinin dengesizliğinden bahseden Ege Zeytin ve Zeytinyağı İhracatçıları Birliği Başkanı Davut Er, su döngüsünde iklim değişikliğinin önüne dijitalleşmeyle geçilebileceği görüşünde.
“Yağış yaşanması gereken aylarında ciddi yağış azlığı, geç ve bir anda gelen yağışlar, yağmurun doluyla karışık gelmesi, sıcaklık farklıları, uzun süren don dönemleri nedeniyle rekolteler aşağı yönlü revize ediliyor. Bu ürünün kalitesine de yansıyor. Çiftçinin yönetmesi en zor konu yağış orantısızlığı. Bir sene çok yağış varken, diğer sene yok. Çiftçi bir sene ektiği aynı ürünü diğer sene ekemediği için ürün desenini seçmesi, ürün planlaması zorlaşıyor. Tarımda ezber-geleneksel yöntemleri kullanmak yerine öngöremediğimiz bu risklerin içinde yüksek verim istiyorsak teknolojiye dayalı çözümleri kullanmak zorundayız.”
Dijitalleşme ve tarım entegre ilerlemeli
Davut Er, “Her şeyin erişim, şeffaflık, izlenebilirlik ve veriyle ilgili olduğu bir çağdayız. Dijital çözümler sayesinde artık anlık hava durumu izleme, saha incelemeleri, alan haritalama, verim takibi, sulama ve atık yönetimi, toprak değerlerine uygun gübre kullanımı, ürüne ve toprağa göre kullanılacak su miktarını öğrenmek çok kolay. Endüstriyel tarım, ürün çeşitliliğinin azalmasından, su kirliliğinden ve tüketimindeki yüzde 75’lik düşüşten sorumlu. İklim değişikliğine neden olan gazların yüzde 40’ı da endüstriyel tarım sonucu açığa çıkıyor.” diye konuştu.
Atık yönetimi vurgusu
Ege Mobilya Kağıt ve Orman Ürünleri İhracatçıları Birliği Başkanı Cahit Doğan Yağcı ise iyi bir atık yönetim planı uygulanması gerektiğini şöyle anlatıyor:
“Atık yönetimi; kontrolsüz pestisit ve gübre kullanımıyla tarladan başlayan taşıma, depolama, paketlemeye kadar lojistik ve tedariği de içine alan geniş bir süreci kapsıyor. Hem tarımsal atıklar hem de çevredeki endüstriyel aktivitenin arıtılmadan su kaynaklarına verilmesi nedeniyle bazı bölgelerdeki su artık çiftçinin kullanabileceği bir kalitede değil. İklim değişikliğinin yanında sudaki kirlilik oranı da bizim için bir mücadele alanı.”
Artık kilit soru, bir ekonominin inovasyon yapıp yapmadığı olacak
Yağcı, doğaya verilen atık suların biyolojik arıtma tesislerden geçirilmesi, pestisit kaplarının toplanması ve bertarafı için geliştirilen geri dönüşüm planına uyulması, bitkisel atıkların gübre ve yem sanayinde kullanılması, atıkların kompost yapımında veya gübre imalatında değerlendirilmesinin yapabilecekler arasında olduğunu açıkladı.
“Bunun gibi birçok sürecin geri dönüşüme adapte edilmesi gerekiyor. Bu bir devridaim, bir karbon sirkülasyonu. Cisco’nun tahminlerine göre; gelecek 10 yıl içinde nesnelerin interneti teknolojisinden elde edilecek 14,4 trilyon dolarlık ekonomik yararın 2,7 trilyonluk kısmı atık tasfiyesinden ve tedarik zincirleriyle lojistik süreçlerin iyileştirilmesinden sağlanabilecek. Dolayısıyla artık kilit soru, bir ekonominin inovasyon yapıp yapmadığı olacak.”
Arazi toplulaştırmanın tüm ülkeye yayılması gerekiyor
Ege Tütün İhracatçıları Birliği Başkanı Ömer Celal Umur, arazi kullanımı özellikle ormansızlaşma, bitkisel ürün-hayvan ve gübre kullanımı küresel sera gazı salınımlarının dörtte birini oluşturduğunu anlattı.
“Kontrolsüz yapılan sulama ve bunun yol açtığı tuzlanma-çoraklık-erozyon, aşırı miktarda gübre kullanımı, tarım topraklarının imara açılması, amaç dışı kullanımlar yüzünden tarım alanlarımız daralıyor. Doğru politikalarla sürdürülebilir arazi yönetimi yapılması gerek. Arazi tahribatının önlenmesi, arazi kullanımında planlama hem su verimini artırmak hem de altyapının daha ekonomik, uygun şekilde kullanılması için arazi toplulaştırmanın tüm ülkeye yayılması gerekiyor. Büyük tarım alanlarında üretimin kontrolü çok daha kolay.”
Su hasadıyla kaynaklar etkin kullanılmalı
Aynı zamanda su hasadının yapılmasının mümkün olduğu alanlarda, kış aylarında meydana gelen yağış kaynaklı suların biriktirilerek, ülkemizde bulunan su rezervlerinin miktarının korunabileceğine de değinen Umur, “Gündüzleri sıcaklık sebebiyle meydana gelecek buharlaşmanın fazla olması nedeniyle, daha az su kullanılmasına neden olacağı için akşam saatlerinde sulamanın yapılması az da olsa su kullanım miktarını azaltacaktır.” diye konuştu.