Çocukluğumun en güzel günleri, yaz aylarında indiğimiz iki dönümlük bağda geçti. Bağımızın üstünde iki değirmene su taşıyan bir arık, altında da ışıl ışıl suyuyla Bez Deresi akardı…
Günler boyunca derede balık tutar, yengeçlerin, kurbağaların peşinden koşardık…
İlk cinsel heyecanı, dere kenarında çiftleşen kaplumbağaları izlerken hissettik. Akraba, komşu kızları, yüzleri kızararak oradan kaçarken bizler erkek çocuklar olarak kaplumbağaları röntgenlemeyi sürdürürdük…. Tek korkumuz su yılanlarıydı.
Demirci Belediyesi, iki değirmene ve Bez Deresi Vadisi’ne hayat veren arığın suyunu şehrin içme suyu şebekesine alınca bağların tadı tuzu kalmadı. Ağaçlar, asmalar birer birer kurumaya başladı.
SUYUN RENGİ DEĞİŞTİ
Yine dere kenarındaydık…
Ama ne görelim; berrak su kızıla boyanmıştı, gümüş balıkları başlarını sudan çıkarıp nefes almaya çalışıyordu. Kısa süre sonra hepsinin karnı göğe geldi. Yüzlerce canın bir anda telef oluşunu üzüntü ile izledik.
Bir halı fabrikasından bırakılan kimyasal atık, deredeki canlı yaşamını yok etmişti. Çocuk aklımızla karşılaştığımız ilk çevre felaketini değerlendirmeye çalışıyorduk… Suyu alınan bentten sonra, kimyasal atık dökülen Bez Deresi de kısa sürede yok olmuştu.
O zamanlar televizyonlar yoktu, gazeteler bu tür olaylara karşı duyarlı değildi. Valilerin, belediye başkanlarının, kaymakamların da kılı kıpırdamıyordu.
Hal böyle olunca kirlenen dereler, çaylar, nehirler zincirine yıldan yıla yeni halkalar eklendi… 2019 yılına geldiğimizde de Ege’nin hemen hemen tüm dereleri, nehirleri zehir yatakları haline geldi… Halı ve tekstil fabrikalarının, boyahanelerin, mandıraların, zeytin işletmelerinin ve belediyelerin yöneticileri başta olmak üzere, yüzlerce, binlerce sorumsuz, iç sularımızı mahvetti.
Endüstri ve sanayileşme adına çevre katliamına seyirci kalınırken, mücadele, bir avuç çevrecinin sırtında kaldı…
EGE’DE TEMİZ DERE, NEHİR KALMADI
On yıl önce Edremit Körfezi’nden Fethiye’ye kadar tüm akarsuları taradık… Sındırgı Çayı, Bakırçay, Alaşehir Deresi, Gediz Nehri, Akhisar’dan doğup Gediz’e dökülen Kumçay, Turgutlu-Manisa sınırlarında kalan Nif Çayı, Kiraz-Ödemiş-Tire ovalarını geçip Selçuk’ta denize dökülen Küçük Menderes, Afyon’dan doğup Denizli ve Aydın ovalarına su taşıyan Büyük Menderes gibi Ege’nin tüm akarsularının, kimi yerde kızıl, kimi yerde siyah, kimi yerde köpük köpük kabarık hal aldığını gördük.
Çiftçilerden, çevrecilerden, aydınlardan, duyarlı vatandaşlardan yükselen feryatlar üzerine de ilgili bakanlık, Gediz ve Büyük Menderes havzalarını koruma eylem planları hazırladı… Kütahya, Uşak, Manisa, İzmir valileri sık sık bir araya gelerek toplantılar yaptı, durumu görüştü, ‘Havza kurtulacak’ açıklamaları yapıldı… Afyon, Denizli, Aydın valileri de toplantılarında Büyük Menderes’in kirlilikten kurtulmasına yönelik kararlar aldı. Ama dereler, çaylar, nehirler bir türlü kurtarılamadı.
GÜLDÜREN AÇIKLAMALAR
Toplu balık ölümleri olunca bir muhteremin, ‘’Yağmur suları ile nehir yatağında bulanıklık fazlalaştı, oksijensiz kalan balıklar telef oldu’’ değerlendirmesini şaşkınlıkla okuduk.
‘’Vay anasını ne kadar hassasmış bu balıklar. Milyonlarca yılda yağmurda, selde yok olmamışlar da şimdi toprak karışan suya dayanamamışlar. Hayret’’ diye düşündük.
Sorunun çözülememesinin yanında milleti hem güldüren hem de cahil, cühela yerine koyan bu açıklamalara doğrusu çok şaşırdık.
Allah aşkına Ege’nin en yetkilileri olarak sizler bari bu tür açıklamalar yapmayın.. Dere, nehir ve gölleri kurtarmakta gerçekten kararlı mısınız, vicdanınızda önce bunun muhasebesini yapın.
Gerçekten samimiyseniz, bırakın havza eylem planlarını, bırakın yılda bir iki kez bir araya geldiğiniz toplantılarda kararlar almayı, somut adımlar atın.
Bakın, artık ülke olarak harıl harıl insansız hava araçları üretiyoruz… Bir ikisini düzenli olarak Gediz, Büyük Menderes, Küçük Menderes vadileri üzerinde, Balıkesir-Dalaman arasında uçurun, derelere kim atık salıyor, hangi belediye evsel atık bırakıyor tespit edin, gereğini yapın. Ya da Çiftçi Malları Koruma kurullarının kır bekçileri gibi görevliler belirleyip nehirleri, doğuş yerinden denize döküldükleri yere kadar izletin, suyu kirletenler hakkında gerekeni yapın…
Ama bunun için her dönemde kulvar değiştirip siyasi iktidarlara sırtını dayayan dere ve nehir duyarsızlarına karşı, Bekçiler Kralı filminde tek başına fabrika kapatabilen rahmetli Kemal Sunal kadar cesur olmak lazım.
Var mısınız bu cesurluğa…