Diploma yönünden değerlendirildiğinde rahmetli anam ‘zır’ cahildi. Okuma yazma bilmezdi. İlkokul diploması bile yoktu. Ama o muhteşem kadın, günümüzün üniversite mezunlarına taş çıkartacak bilgi ve donanıma sahipti.
En belirgin özelliği de ‘kuşkucu’ idi…
Özellikle ülke gündemini meşgul edecek olaylarda ‘’İşin aslı böyle midir, kökünü eşelemek lazım’’ derdi.
‘’Anam, sen kökünü eşelemeyi nerden biliyorsun’’ dediğimde de,’’Yavrum biz İkinci Cihan Harbi’ni yaşadık. Menderes’in, Deniz Gezmiş’in asılmasına, Demirel’in askeri darbe ile kaç defa alaşağı edilmesine şahit olduk. Zelzelelerle, yangınlarla büyüdük. Varlığı da gördük yokluğu da… Dünyayı ben eşelemeyeyim de meydanı Gavur Hasan’a mı bırakayım’’ derdi.
Meğer Gavur Hasan dediği de İkinci Cihan Harbi’nde askerlikten kaçıp garip gurabanın malını mülkünü yok pahasına kapatan bir tefeciymiş…
Tefecilere tepkim oradan geliyor.
Sorgulayıcı kimliğimde de anacığımın etkisi altındayım hala…
Bu kadar nostaljinin ardından gelelim konumuza….
DÜŞEN UÇAKTA DOMUZ GRİBİ VİRÜSÜ ÇIKTI
2009’un aralık ayında Çin’de bir kargo uçağı düşmüş, uçağın enkazında, dünya genelinde 9 bin üzerinde can alan mutasyona uğramış domuz gribi virüsü taşıyan tüplere rastlanmıştı.
Cumhuriyet gazetesinde tek sütun yer alan, muhafazakar yazar A. Dilipak’ın köşesinde derinlemesine irdelenen olayda 3 ABD’li can vermişti. Bunlar da muhtemelen havadan serpilmek üzere hazırlanmış ve mutasyona uğramış domuz gribi virüsünü kargo uçağından aşağıya serpecek kişilerdi. Olayın zanlısı da pek çok olayda olduğu gibi CIA idi.
Allah razı olmamış ki emellerine ulaşamadan uçak düştü veya bir başka gizli güç tarafından düşürüldü.
İLAÇ KARTELLERİNİN İŞİ
Bu olayın üzerinden 10 yıl geçtikten sonra domuz gribi yeniden hortladı, pardon hortlatıldı.
Hindistan’da yılbaşından 3 Mart’a kadar domuz gribi nedeniyle hayatını kaybedenlerin sayısı 530’a ulaştı. Hindistan Ulusal Güvenlik Konseyi 24 Şubat 3 Mart tarihleri arasında ülkede 2 bin 500’den fazla domuz gribi vakasının görüldüğünü açıkladı.
Son iki yılda Çanakkale’den Fethiye’ye kadar Ege’deki tüm üreticiler, ‘’Domates fidanlarımız, meyve ağaçlarımız birden kavruldu. Hiç ürün alamadık. Tüm paramızı tarım ilaçlarına verdik’’ diye yakınıyor.
Ege’nin çeşitli bölgelerinde de tarlalara havadan poşetler içinde böcek yağdırılıyor. Gazete sayfalarına, televizyon ekranlarına görüntüsü yansıyan bu böceklerle de sebzelerimizin ve meyve ağaçlarımızın üzerine hastalık yayılarak daha fazla tarım ilacı kullanmamız, ABD ve İsrail kökenli ilaç kartellerine daha fazla para akıtmamız amaçlanıyor. Böylece bir yandan zehirleniyor, bir yandan elin gavurunu zengin ediyoruz. Bu da yetmiyor, hastalık nedeniyle yeterince yetiştiremediğimiz tarım ürünlerini ithal ederek çiftçilerimize öldürücü son darbeyi vuruyoruz. Etkili yetkili kişilerden ise ‘çık’ yok.
‘’ŞEHİR EFSANESİ BUNLAR ŞEHİR EFSANESİ’’
Tanzimat kafalı batı ve ABD hayranlarına göre bunlar, üzerinde bile durmaya gerek duyulmayan şehir efsaneleridir, gerçekle ilgisi olmayan iddialardır. Her olayın altında ABD’yi, Siyonistleri arayan benim gibi sakat kafaların uydurmasıdır… Deli saçmasıdır…
Şimdi otuzlu yaşlarda olanlar pek hatırlamaz ama yaşı yarım asrı aşanlar çok iyi bilir; yıllar önce TRT’de yayınlanan meşhur Dallas dizisi vardı. Vahşi kapitalizmin ve emperyalizm iğrenç yüzü bu dizide tüm çıplaklığı ile görülüyordu. Dizide para kazanmak için, rant için, adam satın almadan fuhşa, şantajdan iftiraya kadar her şeyin mubah olduğu fikri, tüm dünyaya, dolayısıyla da o zamanlar ülkenin tek kanalı olan TRT’miz sayesinde Anadolu insanının beynine enjekte ediliyordu.
Meğer o dizi bile günümüzdeki emperyalist saldırıların, ayak oyunlarının yanında solda sıfır kalırmış…
Biz ise her sene bir sebeple sandığa koşuyor, seçim sürecinde de çocuklarımız yapsa; ‘’Sus bakayım, yoksa ağzına acı biber sürerim’’ diyeceğimiz ölçüde kontrollerini yitiren siyasetçilerimiz arasında tercih yapmakla uğraşıyor, ana tehlikeyi görmemekte direniyoruz…