Aday belirleme sürecinin en çalkantılı partisi CHP oldu…
Çalkantının nedeni de her ortamda demokrasiyi savunuyor gibi görünen bu partinin, kendi içinde demokrasiyi uygulamaması olarak kendini gösterdi…
Eskiden ön seçim diye bir sistem vardı…
Merhum Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın kurduğu ANAVATAN Partisi’nde terk edilen, AK Parti ile devam eden, milletvekillerini ve belediye başkan adaylarını merkezden atama yöntemi, baskın seçimler gerekçe gösterilerek CHP’de de alışkanlık haline geldi…
ANAVATAN ve AK Parti’de merkezi atamayı anlarım…
Sonuçta kurucularının partisi ve birlikte yol alacakları arkadaşlarını başkanlarının veya başkanlarının yetkilendirdiği kişilerin seçmesi, o partilerin özelliği açısından belki hoş karşılanabilir. MHP’de de anlarım. O da merkezi otoritenin ağırlıkta olduğu bir partidir… Ama atama yöntemini CHP’ye yakıştıramam… Çünkü CHP’nin kurucusu Sayın Kemal Kılıçdaroğlu değil, Türkiye Cumhuriyeti’nin de kurucusu olan Mustafa Kemal Atatürk’tür…
CHP’deki çalkantının nedeni, parti tabanının yok sayılarak tepeden inme aday belirleme hastalığına Kılıçdaroğlu döneminde yakalanılmış olması, tedavi konusunda da isteksizliğin sürdürülmesidir. Tepeden inme yöntemle belirlenen bazı başkan ve meclis üyeliği adaylarının tabanda kabul görmemesi, CHP’nin listesine almadığı isimlerin DSP’nin kapısını çalması, bu yönteme tepkinin sonucudur.
BÜYÜKŞEHİR ETKİSİ
Bu durum, biraz da ‘büyükşehir’ statüsünün bir zorlaması olarak ortaya çıkmış, büyükşehir belediye başkan adaylarının, genel merkeze 5 yıl uyumlu çalışacakları isimleri önermeleri nedeniyle CHP tabanının benimsemediği adaylarda karar kılınmıştır.
Bugün tabela partisi olarak varlığını sürdürmeye çalışan küçük partilerde de aynı hastalık sürmektedir. Onlar da parmakla sayılacak kadar az olan üyelerine, ‘’Söyleyin bakalım adayımız kim olsun’’ diye sormadıkları, adaylarını kapalı kapılar ardında belirledikleri için küçük parti olmaktan öteye geçememektedirler.
Ön seçimli yılları hatırlarım… Ön seçimin yapıldığı partilerde bir dinamizm olur, parti canlanır, sonuçta herkes, tabanın iradesine saygı duyar, seçim öncesi ölümüne çalışırdı…
CHP’nin veya diğer partilerin yönetim kadrolarının tercih ettikleri adaylar da elbette değerli isimlerdir ama sıkıntı, seçmenin karşısına çıkarılan isimlerin demokratik şekilde belirlenmemesinden kaynaklanmaktadır…
ÖN SEÇİM OLMAZSA OLMAZ
Hiçbir partiyle gönül bağı veya gönül kırgınlığı olmayan siyaset üstü bir gazeteci olarak temennim, tüm partilerde milletvekili veya belediye başkan adaylarının, hatta meclis üyelerinin ön seçimle belirlenmesidir. Gerçek demokrasiyi savunuyorsak, ‘Aday belirlenmesinde delege iradesi de yetmez, o partinin tüm üyelerinin iradesi gerekir’ diye düşünüyorum.
‘’Ön seçim olursa partide birlik sağlanmaz… Farklı görüşleri savunan gruplar, hizipler partiyi ele geçirebilir’’ diye bir endişe duyuluyorsa bu da yersiz bir tedirginliktir.
Cumhuriyet Halk Partisi, bugüne kadar ne hizipler ne grupçuklar görmüştür… Hiçbirine de parti teslim edilmemiştir. Çünkü CHP tabanı, partinin özüne, kuruluş ilkelerine her zaman sahip çıkmış, farklı düşünmenin demokrasinin gereği olduğuna inanmıştır.… Adalet Partisi bünyesinden de başka partiler çıkmıştır ama tabanını AK Parti’ye, son seçimlerde de kısmen CHP’ye kaptıran DYP, parlamentoda olmasa da Türkiye siyasetinde misyon olarak varlığını sürdürmektedir.
Elbette 31 Mart seçimleri için bu fırsat kaçmıştır. Şimdilik ufukta 4.5 sene daha seçim görünmemektedir.
Bence bu 4.5 yıl, gerçek demokrasiyle içten veya kerhen inanan tüm partilerde bir fırsat dönemi olmalı, önümüzdeki yılların seçimlerinde tüm adaylar, delegelerin değil, üyelerin iradesine dayanan ön seçim sistemiyle belirlenmelidir.
Rahmeti siyasetçi ve Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in dediği gibi her sıkıntıda çare sandıktır… Parti içi demokrasi de parti içindeki sandıklarda tecelli eder. Sandıktan ve tabanın iradesinden kaçmak beyhude gayrettir.
Yanlışta ısrar, yok oluş sürecinin ilanıdır…