Her 24 Ocak bizim dinmeyen sızımız, bitmeyen yasımız, susmayan vicdanımız
Halkın vicdanını kendi vicdanı bilip meslek hayatı boyunca yalnızca gerçeğin ortaya çıkması için mücadele eden araştırmacı gazeteci ve yazar Uğur Mumcu, 24 Ocak 1993’te karlı bir Ankara sabahında evden çıkıp işe gitmek için arabasına yöneldiği sırada karanlık odaklar tarafından katledildi. “Karanlık odaklar” kısmının iki anlamı olmalı: Birincisi yaptıkları icraatlerle insanlığın yüz karası düzeyinde bir hayat yaşayan ve “insan” olamayanlar, ikincisi aydınlanmanın ışığından rahatsız olup karanlıkta, gölgelerde kalanlar…
Aydın sorumluluğunu miras bıraktı
Türkiye’de 90’lı yıllar boyunca kara bulutların ve kirli ellerin ülkemizin üstünde gezindiği dönemlerde, neden-sonuç ilişkilerine bambaşka açılardan bakarak gerçeğe ulaşmak için aralıksız mücadele ettiği zamanlarda Uğur Mumcu bir hedef haline çoktan gelmişti ve bu gerçeği bilerek tercihini yapmıştı. Ölüm duygusunun yaklaştığını bile bile bildiği doğrulardan vazgeçmemek ve aydın sorumluluğuyla dimdik yürümeye devam etmek; bizlere miras bir erdem, bugünlere hediye bir onurdur.
Tam bağımsızlığı benimseyen bir Cumhuriyet evladı
Uğur Mumcu daima aydınlanmadan yanaydı. İnsanlığa dair tüm ilerici değerleri içselleştiren, antiemperyalizme karşı mücadeleyi hiçbir zaman bırakmayan tam bağımsızlığı benimsemiş bir Cumhuriyet evladıydı, Cumhuriyetin öz çocuğuydu. Mumcu, liberal ekonomi modeli üzerinden emperyalizmin Anadolu topraklarındaki uzun vadeli amaçlarını yazılarında ince ince işledi. Kurucu felsefenin anti emperyalist ve anti kapitalist felsefeden bilinçli bir şekilde nasıl da uzaklaştırılarak Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin içinin oyulduğunu tezlerinde meslek hayatı boyunca tutarlı bir şekilde ortaya koydu.
Daha fazla anlamak, özümsemek zorunda olduğumuz zamanlar
Katledilişinin üzerinden otuz bir yıl geçmiş olmasına rağmen, geçmişte kaleme aldığı konular, bugün dahi o günlerdeki kadar sıcaklığını ve önemini korumaya devam ediyor. Ortadoğu emperyalizm tarafından yıllara yayılan bir sistemli sinsilikle paramparça edilmişken, kapitalizm kendi açmazlarıyla kısıtlı bir azınlığa artan oranda refah sunmaya devam edip daha ağır koşullarda insanlığın geri kalanına sömürü düzenini kalıcı bir çıkmaza hapsedebilmek için yeni faşizmin eski klasik yöntemlerinden destek sağlamaya çabalarken; yılmaz bir Atatürk savunucusu olan Uğur Mumcu’yu daha fazla anlamak ve özümsemek mecburiyetinde olduğumuzu anlamaktan başka çarenin kalmadığı zamanlardayız.
Cezasızlıktan beslenen katillerin yarattığı karanlığı dağıtacağız
1987’de yazdığı “Rabıta”yı okumuş olanlar bilir ki; tarikatten siyasete, oradan da ticarete uzanan örgütlü kötülüğün suretiyle değil, sahiplerince Türkiye üzerindeki planları tek tek sahneye konuyor. Faili meçhullerin “mertlik” üzerinden tartışmaya açılması vicdanları bir kez daha kanatıyor. Bizler sorumlu yurttaşlar ve ilkeli politikacılar olarak üzerimizde gezinen kara bulutları, cezasızlık politikasından beslenen katillerin yarattığı bu koyu karanlığı dağıtmak zorundayız.
İnsanlık Onuru için mücadeleye devam
Aydınlığa inanmak ve insan olmanın gereği olarak gerçekliğin peşinden giderek insanlık onuru için mücadeleyi devam ettirmekten başkaca çaremiz yok. Uğur Mumcu’yu anlamak, güneş görülmesin diye toplumu hapsedip pencerelerini tuğlayla ördükleri odalardan çıkabilme iradesini ortaya koymakla olacaktır. O tuğlalar çekilirse, duvarlar yıkılacak.
Karanlığa Bir Mum Yak
Gazeteci yazar Uğur Mumcu ve katledilen aydınlarımızın anısına 24-31 Ocak 2024 tarihleri arasında düzenlenen 31. Adalet ve Demokrasi Haftası’nda, tüm yurttaşlarımızı adalet demokrasi laiklik çatısı altında toplanmaya, Uğur Mumcu ve katledilen aydınlarımızı anmak için karanlığa bir mum yakmaya davet ediyorum.