Ana Sayfa Arama Galeri Video
Üyelik
Üye Girişi
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Gazeteler Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
Serkan Özkurt

Yalanla bir yere varamadık, bir defa da doğruyu deneyelim!

Ülkemiz büyük bir felaket ile yıllar sonra yeniden karşı karşıya kaldı. Aynı gün içerisinde 7,7 ve ondan 9 saat sonra 7,6 ile sallandı kentlerimiz…

Bu coğrafyada deprem bizim için artık sürpriz bir olay değil. Hafızalarımızı biraz zorlarsak büyük ve küçük, çok ciddi veya değil her yıl bir kentimiz deprem ile sarsılıyor. Çoğu maddi hasar verse de, kimi ucuz atlatılsa da bir şekilde felaketin büyüğü gelip kapıya dayanıyor.

1999 Gölcük Depreminde 6 yaşında bir çocuktum ama televizyonların sabah akşam sürekli yıkıntı göstermesinden acı şeyler olduğunu anlayabiliyordum. O günleri muğlak da olsa böyle hatırlıyorum. Yer bilimlerine uzaktan da olsa ilgisi olan biri olarak tarihte yaşanmış büyük depremler de ilgi alanlarımdan biridir. 1999 depremini de bu sayede araştırma ve üzerine okuma şansı bulmuştum. Çok tehlikeli bir fay üzerinde meydana gelen bir kırılma, gece saatlerinde meydana gelen bir deprem ve binlerce ölü. Bu kısmı hepimiz az çok biliyoruz. Ama bilmediğimiz de bir çok şey var.

Örneğin depremde zarar görmeyen kimsenin burnunun dahi kanamadığı belediye başkanı Salih Gün’ün çabaları ile ayakta kalmış bir Tavşancıl Mucizesi. Ya da yaptığı 13 blok binası Yalova’da yerle bir olan Müteahhit Veli Göçer ve zaman aşımına uğrayarak düşmüş birçok dava.

Kısaca anlatmak gerekirse Tavşancıl Beldesi’nde belediye başkanı seçilen Salih Gün, Kocaeli Üniversitesi’nden yardım isteyerek beldesinin depreme karşı durumu araştırtmış ve üniversitenin çıktığı rapor doğrultusunda beldesi için imar planı çıkarmış. Babası dahil, hiçbir kimseye iltimas yapmadan 3 kattan daha fazla kimseye ruhsat vermemiş. Bu nedenle çok kişi ile kavga vermiş ancak yıl 1999’a geldiğinde bu yaptığında haklı olduğu ortaya çıkmış. Gölcük depreminde Tavşancıl’da tek bir kişinin bile burnu kanamadan hayatta kalabilmiş. Gün, ‘İnsan kaybetmektense oy kaybetmeyi yeğlerim’ demişti.

Veli Göçer ise Yalova’da binalar yapan bir müteahhit. 1999’da meydana gelen Gölcük depreminde Yalova’da da bir çok bina yerle bir olmuş ve 2.504 kişi hayatını kaybetmişti. Göçer’in Yalova Çınarcık’ta yaptığı 13 binada 198 kişi hayatını kaybetmişti. Yargılanan Göçer, Rahşan affı ve zaman aşımı ile 7,5 yıl sonra tahliye olmuştu. Dönemin medyası, Göçer’e ‘Çınarcık Saddam’ı adını taksa da, hapisten çıktıktan sonra yeniden inşaat sektörüne geri dönerek müteahhitliğe devam etmiştir. Tam bir Türkiye gerçeği diyesi geliyor insanın değil mi?

Aradan geçen 24 yılın ardından bu kez 11 ilii vuran yine büyük bir yıkım ve ölümle karşı karşıyayız. Toplumsal olarak travmatik bir geçmişe sahip olan bir millet olarak çok daha büyük bir travma ile yüz yüze geldik. Sosyal medyadan ‘Bunu da aşarız, bunu da atlarız’ demekle olmayacak derece insanların hayatlarını değiştiren bir acı silsilesi duruyor önümüzde. Kaybettiğimiz canların sayısına bakınca duygudan duyguya giriyor insan. Yıkılan aileler, yok olan güzellikler, adaletsizliğe edilen küfürler, isyanlar ve yardım çığlıkları.

Bu ülke tüm bunları hak etti mi? diye sormak geliyor insanın içinden.

Hiçbir toplum böyle acıları hak etmez. Biz de millet olarak hak etmedik. Ancak geçen zamanda görülüyor ki geçmişimizden hiç ibret de almamışız. Bugün ülkede hangi kente giderseniz gidin depreme dayanmayacağı kesin olan binalar görürsünüz. Şipşak dikilen, zenginleştikçe zenginleşecek inşaat sektörünün yarattığı kirliliğe girmiyorum bile daha. Yeni yapılmış binaların, rezidansların yıkıldığı yerde bence artık yönetmenlik konuşmanın da manası kalmadı.

Önce zihniyetimizi değiştirmek zorundayız.

Bugünlere işgüzarlıklarla ve oldubittiye gelen işlerle geldiğimiz bariz.

Bugün bir haber okudum. Depremin en çok vurduğu Hatay’da herhangi bir can kaybı, yıkım ve sorunun olmadığı 42 bin nüfuslu Hatay Erzin Belediye Başkanı Ökkeş Elmasoğlu, ”Can kaybımız, yaralımız, enkazımız olmadı. Kaçak yapıya müsaade etmedim. Bazen bana kızdılar. Memlekette senden daha doğru adam yok mu? dediler. Birçok kişiyle kötü olduk ama vicdanım rahat.” demiş.

Doğruyu yapana ‘Senden doğru adam yok mu?’ diyen zihniyetin bizi buraya getirdiği tespitini yapsak yanlış mı olur?

Doğru yapanı öteki, doğru söyleyeni köyden köye kova kova geldik buralara. Adeta yalanlarla dolu bir fanusun içinde yaşamışız.

Siyasi rant uğruna göz yumulan her şey getirdi bizi buraya. Celal Şengör’ün dediği gibi ‘Palavralarla tabiatı yenmemiz mümkün değil. Çünkü tabiat bizden güçlü’

Kaybettiğimiz canların yasını 7 gün değil bir ömür boyu aklımızda tutmalı ve doğanın kurallarına karşı daha doğrucu adımlar atmaktan başka çaremiz yok.

Yalanın içinde yaşayarak bir yere varamadık. Bir de doğruları deneyelim sevgili Türk halkı. Doğruya rast gelebilirsek tabi..

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER