Hadi Sofra Kuralım
Özel bir sofra kurulmadan veya özel eğlenceler düzenlenmeden yeni yıla girilemezmiş gibi davranıyoruz, değil mi? Madem öyle, ben de birlikte bir sofra kuralım ve güne özel yemekler yapalım istedim.
Simgeler hayatımızı güzelleştiriyor. Sakince akıp giden günlerimizi normal seyrinden çıkarıp; biraz heyecan, biraz neşe, biraz coşku katıyor.
Aslında birbirinden farklı olmayan günler biz onlara anlamlar yükledik diye özel gün oluyor, değer kazanıyorlar.
Kendi kendine orada sakince duran bir şehri, içinde güzel anılarımız var diye diğerlerinden ayırmak gibi.
Orada öylece duran bir kıyafeti, en sevdiğinizin yanında, o güzel günde giydiniz diye özel bohçalara sarıp saklamak gibi.
O hepimizin bildiği tarhanayı, küçük kızınız çok seviyor diye yemeklerinizin en özeli saymanız gibi.
Herhangi bir günden farkı olmayan 31 Aralık gününü yılın son günü sayıp, uğurlamak, umutlarımızı yeni yıla yüklemek gibi.
Takvimleri oluşturanlar da, ayları, günleri belirleyen ve onlara isim verenler de insanlar.
Tarih boyunca insanlık pek çok takvim oluşturup yaşadığı zamanı tanımlamaya çalışmış. Bugünün modern dünyasında kullandığımız takvim MÖ. 46 yılında Jül Sezar tarafından kullanıma sokulmuş ve adına “Jülyen Takvimi” denilmiş. Daha sonra da imparator Agustus tarafından son şeklini almış.
Bütün insanlık yaşamını belirleyen bu gelişmelerin altında elbette bilim ve uzun çalışmalar var ama aynı zamanda ilgili kişinin keyfi kararları da var. Örneğin Latince “Julius” denilen Temmuz ayının adı Roma imparatoru Julius Sezar’a ithafen verilmiş. Ağustos ayı da imparator Ceasar Augustus’a ithafen bu adı almış. Ancak imparator Augustus tıpkı Julius Ceasar’ın ayı olan Temmuz ayının 31 gün çektiği gibi kendi ayında da 31 gün olmasını istemiş ve böylece Ağustos ayında da 31 gün olmasına karar verilmiş.
İnsanlığın anlam arayışı, simgeler ve keyfi kararların etkileri.
Fazla dağılmadan konumuza dönelim; yılbaşı ve yılbaşı sofrası.
Diyorum ki, işe “Fava” yaparak başlayalım. Bir Egeli olarak başka neyle başlayabiliriz ki?
Yemek yapmak özen ister, tarifi ne kadar iyi bilirseniz bilin dikkat ister. “Hadi bugün de böyle olsun” zihniyeti yemek yapana yakışmaz. Yaptığı yemeğe de yakışmaz, olmaz. Tadı bozulur.
E, madem yaptıklarımız ve yapamadıklarımızla biten yılı uğurluyoruz ve umutlarımızı yeni gelen yıla yüklüyoruz; öyleyse bu gecenin sofrasını daha bir özenle, daha bir heyecanla kurmalıyız. Heyecanla kurmalıyız ki; devir eden umutlarımız yenileri ile birleşirken ihmal edildiklerini hissetmesinler ve yeni gelen yılda yapılacak olma ihtimallerine sarılsınlar.
Daha önce defalarca yaptığınız favanın baklalarına ilk suyu verirken aman yavaş olun. Bu kez görevleri ağır. Kolay mı; yarım kalmış umutları alıp, incitmeden yeni yıla taşıyacaklar. Yormayın onları, şefkatli davranın. Musluğu öyle hızlıca açıp korkutmayın. Yavaş yavaş verin ilk sularını, bırakın biraz ıslansınlar. Soğanı en güzelinden seçin, çok hırpalamadan, iri iri doğrayın, anlayışlı olun, zaten piştikten sonra yok olup gidecek, görünmez olacaklar.
Az verin zeytinyağını soğana, malum sevmez yüksek ateşi, kalanını pişince eklersiniz. İlk suyunu boşaltıp, tencereye aldığınız baklaların üstüne yeni suyunu koyarken ölçülü olun, ne eli açık olup şımartın, ne de cimri davranıp mahrum bırakın. Tam kıvamında olmalı; baklalarınızı az geçsin ama görünmez yapmasın. Aman tuzunu, şekerini unutmayın; biliyoruz ki tadı da tuzu da önemli.
Pişti mi baklalar? Hep acelesi olan modern çağa uyarak blenderle mi parçaladınız onları, yoksa her birini sevip okşayarak, usul usul süzgeçten mi geçirdiniz? Bence bu gün acele etmeyin, herbirine tek tek dokunarak süzgüden geçirin. Dokunun ki; biten yılın yaşanmışlıklarına veda olsun. Dokunun ki; yeni yıla kalanlara gülümseme olsun. Dokunun ki; yeni umutlara besin olsun.
Dilerim favanız tam kıvamında olmuştur. Biraz neşe, biraz hüzün. Biraz gözyaşı, bol kahkaha. Ve sevgi, illaki sevgi. Eskiden yeniye taşınan.
(Yılbaşı soframıza başka mezeler de gerekecek, bir sonraki yazıda devam edelim…)
YORUMLAR