Siz hala dört yapraklı yoncayı mı arıyorsunuz?
Bırakın aramayı. Alın üç yapraklısını elinize, dördüncü yaprak yerine kalbinizi koyun. İşlem tamam. En güzelinden dört yapraklı bir yoncanız oldu. Dileyin şimdi ne dilerseniz. Aman ha dikkat edin; çünkü dilekleriniz gerçekleşebilir!
Dört yapraklı yoncanın;
Birinci yaprağı umudu,
İkinci yaprağı inancı,
Üçüncü yaprağı sevgiyi,
Dördüncü yaprağı da şansı ifade edermiş.
Bir dilekte bulunuyoruz ve başlıyoruz dört yapraklı yoncayı aramaya. Aslında yoncayı değil, dördüncü yaprağı aramaya başlıyoruz, yani şansı.
Oysa elimizde dileğimize ait inancımız, gerçekleşeceğine dair umudumuz ve kalbimizde sevgimiz olduktan sonra şansı kim ve neden arar ki? Şans zaten içimizde demektir.
Hep söylerim ve kalpten inanırım; “Dilediğiniz şeylere dikkat edin, gerçekleşebilirler!”
Şunu demek istiyorum; bir şeyi kalpten, yani gerçekten istediğinizde ve kendinizi ona layık gördüğünüzde olmaması için hiçbir sebep yoktur. O dilek gerçekleşecektir.
Diyelim ki; yılbaşında ikramiye kazanmak istiyorsunuz ve gidip bir bilet aldınız. O piyango biletini aldığınızda aynı zamanda içinizden ne geçer; ”Zaten bana çıkmaz ama hadi alalım bakalım!”
İşte böyle deyince ne oluyor biliyor musunuz?
Önce bileti alarak bir dilekte bulunmuş oldunuz. Dile getirilen her dilek, ister düşünce olarak zihinde dursun, ister söylenerek dile dökülsün yerine ulaşır ve gerçekleşme yolunda çalışmaya başlar. Ta ki siz ondan şüphe duyana kadar!
Keşke o bileti aldıktan sonraki cümleyi hiç kurmasanız. O bir şüphe cümlesidir. En samimi inancımızla oluşturduğumuz dileğimize karşı duyduğumuz şüphe, yaratım sürecinde olumsuzluk meydana getirir ve dileğimizi durdurur.
Sonra da başlarız oflayıp puflamaya, şanssızlığımızdan dem vurmaya ve dört yapraklı yoncayı aramaya. E, o yonca elimizdeydi, biz yolup attık ya dördüncü yaprağını. İşte bunu hiç düşünmeyiz, hiç farkına varmayız.
Dilekte bulunmak ve hayal kurmak ciddi bir iştir. Dünya bunun üzerine kurulmuş ve ilerlemektedir. Dilek kalpten geçen düşünce ve istek demektir. Hayal gücünün çalışması ve ona inanmak demektir. Bir zamanlar Aleksander Graham Bell teller aracılığı ile konuşabilmek hakkında düşünmemiş ve ona inanmamış olsaydı, ne olurdu o elinizdeki akıllı aletlere. Birdenbire yok olduklarını düşünün…
İyi ki Graham Bell ; “Zaten ben yapamam, neyse canım boş ver,” dememiş, değil mi?
Çocuklar sürekli hayal kurar ve bunun üzerine oyunlarını geliştirirler. Evdeki minderlerden, kutudaki oyuncaklardan, etraftaki öteberiden yararlanarak hayallerini gerçekleştirir ve kurdukları dünyanın içinde yaşamaya başlarlar. Oyun onların yaşamıdır. “Arabalarım için köprü yapmak istiyorum ama olamıyor, olamaz” diyen bir çocuk hiç görmedim. Köprünün hayalini kurar, bir köprüsü olmasını diler ve olur. En fazla birilerinden yardım alırlar ve yola devam ederler, hem de köprüleri ile birlikte.
Hayal kuralım. Hayalimizi gerçek yapıp içinde var olalım. Üç yapraklı yoncalarla dolu olsun tarlalar ve biz gelince o yoncalar dördüncü yaprağına kavuşsun.
Dilek dileyelim. Kalpten dileyelim. İnanalım ki o dilek; bizim ve herkesin en yüce hayrına olacak şekilde, en uygun zamanda gerçekleşecektir.
Sabırsız olmayalım, inançsız olmayalım, umutsuz olmayalım.
Unutmayalım; dilekler sonsuz bir okyanusta, bizim hayal gücümüzün de ötesinde bir güzellikle bizi bekliyor. Onları istememiz ve umudumuzu yitirmeden, gerçekleşeceğinden şüphe duymadan yollarını açmamız için bekliyor. Yollarını açalım ki bize ulaşabilsinler.
Dört yapraklı yoncanın, dördüncü yaprağı olduğunuzu hep aklınızda tutacağınız ve bol bol o yaprağı kullanacağınız bir yıl diliyorum.