Aylardır hastalık korkusu ile yaşıyoruz.
Bu hastalığa yakalanıp, iyileşerek hayata geri dönenleri görmezden geliyor ve eğer hastalanırsak öleceğimizden emin bir şekilde endişe ile yaşıyoruz. Kimi uzmanlar sürekli ne kadar tehlikeli bir durumda olduğumuzu söylerken, kimileri de korunmak için neler yapmamız gerektiğini anlatıyorlar. Korunma önerilerini şöyle bir dinleyip, yarım yamalak uygulamaya çalışıyor ama tehlikenin ne kadar büyük boyutlarda olduğu ile ilgili haberlerin her kelimesini ezberliyoruz.
Endişeleniyoruz, çok endişeleniyoruz.
Bu endişe ile keyfimiz kaçıyor, moralimiz bozuluyor. Hayatta var olabilmek için en büyük güç kaynağımız olan neşemizi kaybediyoruz. Daha çok endişeleniyoruz.
Tam da virüsle uğraşıp hasta olmamaya çalışırken, kelimenin tam anlamıyla derinden sarsıldık. Evet, 6.9 şiddetinde sarsıldık.
En güvenli hissettiğimiz yerimizde, evimizde sarsıldık. Kimimiz evsiz kaldı, kimimiz cansız.
Başını sokacak bir çatısı olanlar da yine o çatının altına sığınıp, ayakta kaldığı ve ayakta kalmaya devam etmesi için dua etmeye başladı, endişe içinde.
İşte yine endişeleniyoruz, çok endişeleniyoruz.
Virüs için mi daha çok endişelenmeli, deprem için mi bilemeden, her ikisinden de sonsuz endişeleniyoruz.
Hissettiğimiz bu korku ve endişe bizi daha da içinden çıkılmaz bir duruma sokuyor. Kendimizi korumak için yapmamız gerekenleri bile yapmamızı engelliyor. Yüzümüzde zaman zaman ortaya çıkan küçük bir iki gülümseme dışında gülemez olduk. Neşemizi kaybettik.
Midemiz ağrıyor, başımız ağrıyor, belimiz ağrıyor, sırtımız ağrıyor. Boynumuz, dizlerimiz ağrıyor. Dişlerimiz sızlamaya başladı.
Böyle giderse belki covid-19 değil ama başka hastalıklardan büyük sıkıntılar çekeceğiz.
Sevgili dostlar, virüs ve sebep olduğu zorlu hastalık gerçeğimiz. Çaresi ise sürekli hastalığı anlatan haberleri dinleyip endişelenmek değil. Korunma yöntemleri var, çaresi var. Evet, alışık olmadığımız bir düzene soktu hepimizi, görüşemiyoruz, sarılamıyoruz. Gezip, tozamıyoruz.
Sabırlı olacağız, hayatta hiç bir şeyin boşa olmadığını ve hiç bir şeyin tesadüf olmadığını unutmadan sabırlı olacağız. Korunma yöntemlerini uygulayıp, virüsün artık bedenlerimize zarar vermez bir hale gelmesini bekleyeceğiz. Hissettiğimiz endişenin dozunu hiç değilse biraz azaltıp, endişeden dolayı hasta olmamayı garanti altına alacağız.
Bir başka gerçeğimiz de üzerinde yaşadığımız bu güzel coğrafyanın doğası gereği oluşan depremler. Çare aynı noktada. Öncelikle ne kadar büyük bir tehlike altında olduğumuzu sürekli tekrarlayıp, çivi çakar gibi beynimizi zonklatan felaket habercilerinden uzak duracağız. Hepimiz depremi de nasıl korunmamız gerektiğini de artık çok iyi biliyoruz. Elimizden geldiğince bunları uygulayacağız ve hissettiğimiz endişenin dozunu hiç değilse biraz azaltıp, bu kez de endişenin altında ezilmemeyi garanti altına alacağız.
17 Ağustos 1999’da İstanbul’daydım ve depremi yaşadım. Kucağımda bebeğimle korkudan eve giremeden günlerce sokaklarda yaşadım.
30 Ekim 2020 İzmir’deyim ve depremi yaşadım. Yine korkudan eve giremiyorum.
Daha öncesinde de Erzurum’da, Denizli’de defalarca deprem yaşadım.
Hayır, deprem beni takip etmiyor. Yaşamayı tercih ettiğim yerler fay hatları üzerinde ve deprem gerçeği ile yaşamayı öğrenmeliyim.
Endişelenmiyor muyum? Elbette endişeleniyorum. Ama endişem beni yönetmiyor, ben onu yönetiyorum.
Korunmak için yapmam gerekenleri yapıyorum ve hayatıma devam ediyorum.
Deprem ve covid-19 virüsünü bilemem ama endişelenmekten dolayı hasta olmayacağımı biliyorum.