Siz de şaşırıyor musunuz?
Şaşırmamak lazım hayatta olup bitenlere; yaşadıklarımıza, gördüklerimize, duyduklarımıza. Ama ben şaşıyorum. Sonra da şaşırmama şaşırıyorum. Ayrıca bu kadar çok şaşırmak kelimesini söylememe de şaşırıyorum.
Oysa gerçek bu.
Siz şaşmıyor musunuz?
Güneş tenimize renk değiştirtecek kadar güçlü parlarken, bedenimiz serinlemek için sürekli kendi kendini ıslatırken; birden bire havanın buz gibi olmasına ve bu kez de ısınmak için çareler arar olmamıza şaşırmıyor musunuz? İklim değişikliği, dünyanın yörüngesi, bilim falan demeyin bana; evet öyle ama yine de çok şaşırtıcı değil mi? Bütün o sistem zaten varlığı ile insanı hayrete düşürmüyor mu?
Mesela; gecenin bir yarısı sokak ortasında yatan köpeklerin aynı yöne bakarak ayağa kalkmaları ve havlamaya başlamaları sizi şaşırtmıyor mu? Bakıyoruz ama bir şey görmüyoruz, onların ısrarla havlamalarına karşın. Hayret!
Şakır şakır yağan yağmurun toprakta ortaya çıkardığı harika kokunun henüz hiç bir parfüm firması tarafından yaratılamamış olması sizce de ilginç değil mi?
Peki o yağmur damlasının ağaçların yaprakları üzerindeki pırıltısı! Çok ilginç. Hele ki o damlanın yere düşmesiyle karıncaların istemsizce duş almış olmaları? Hayret doğrusu. Çok şaşırıyorum ben bunlara.
Altı aydır aynı apartmanda yaşayıp da henüz hiç görmediğim komşularımın olmasına ne dersiniz!?
“Şimdi çok meşgulüm ben seni arayacağım.” deyip de, o meşguliyetin hiç bitmemesi durumu, nedir?
Doktoru artık daha iyisin deyip de kullandığı ilaçların dozajını yarıya indirince üzülen annelere ne dersiniz? Hayret doğrusu! (Hoş, onun sebebi belli de, neyse. Daha sonra konuşuruz o konuyu.)
Yani, demem o ki; şu hayatta pek çok şey karşısında hayrete düşüyorum. Doğa olayları, hayvanların tavırları, parıldayan güneş ışınları, ayın zarafeti ve insanlar. En çok da insanlar beni şaşırtıyor. Sadece yaptıklarıyla değil üstelik, yapmadıklarıyla da. Söyledikleri veya söylemedikleriyle, vaatleri ve sonuçları ile.
Sonra durup düşünüyorum, diyorum ki; “Neden şaşırıyorum?” ve şaşırdığıma şaşırır hale geliyorum.
Oysa şaşmaya hiç gerek yok, sizce de öyle değil mi?
Bütün bunlar hayatın bir parçası. Ne demiş Nietzsche (Friedrich Wilhelm Nietzsche) sevgilisi Salome’ye ( Lou Andreas-Salome) yazdığı şiirde;
Öyle bir hayat yaşıyorum ki,
Cenneti de gördüm, cehennemi de
Öyle bir aşk yaşadım ki
Tutkuyu da gördüm, pes etmeyi de
Bazıları seyrederken hayati en önden
Kendime bir sahne buldum oynadım
Öyle bir rol vermişler ki
Okudum okudum anlamadım.
Kendi kendime konuştum bazen evimde
Hem kızdım hem güldüm halime
Sonra dedim ki ‘ söz ver kendine ‘
Denizleri seviyorsan, dalgaları da seveceksin
Sevilmek istiyorsan, önce sevmeyi bileceksin
Uçmayı seviyorsan, düşmeyi de bileceksin
Korkarak yaşıyorsan, yalnızca hayatı seyredersin
Öyle bir hayat yaşadım ki, son yolculukları erken tanıdım
Öyle çok değerliymiş ki zaman
Hep acele etmem bundan, anladım…
Çok güzel söylemiş, çok da doğru söylemiş.
“Öyle bir rol vermişler ki okudum okudum anlamadım!”
Anladım ki anlamadığıma şaşırıyorum. Peki neden anlamaya çalışıyorum? Bırakayım her şey olduğu gibi olsun. Ben de;
Denizleri seviyorsan, dalgaları da seveceksin
Sevilmek istiyorsan, önce sevmeyi bileceksin
Uçmayı seviyorsan, düşmeyi de bileceksin
Dizelerine uyarak yaşamaya devam edeyim!
Edelim mi?
Şaşkınlıklarımızın ve koşuşturmacalarımızın arasında hızla tükettiğimiz 2022 yılının son ayına girmişken, yeni yıla yeni şaşkınlıklar taşıyalım ve fark edelim ki ne mutlu bir durum; hayatın bizi hep yeni şeylerle şaşırtması.
Not: Sahi, uçaklar nasıl uçuyor 🙂
YORUMLAR