(Doğu seyahati yazılarıma bir süre ara veriyorum, sebebi malum; elim varmıyor.)
“Bu dünyanın daha fazla başarılı insana ihtiyacı yok. Aksine bu dünyanın acilen her türden fazlaca barışçı, iyileştirici, onarıcı, öykücü ve sevgi dolu insanlara ihtiyacı var.”
Dünyada birleştirici ve barışcıl bir yapının kurulması gerektiğini söyleyen, sevginin tek çözüm olduğunu, sevgisizlik bataklığından çıkmamız gerektiğini konuşmalarında ve kitaplarında ısrarla belirten Dalai Lama ne güzel işaret etmiş değil mi?
Nobel barış ödülü sahibi de olan ve 1950 yılından bu yana Tibet’in devlet başkanı ve ruhani lideri olan Dalai Lama Hindistan’da yaşamaktadır. Ülkesinin işgali sonucu Hindistan’a sığınmak zorunda kalmıştır…
Anatomik olarak 200.000, modern insan davranışları olarak 50.000 yaşında olan insanlık neden hala savaşıyor?
Herşeye sahip olmak isteyen, en güçlü olmak isteyen insan egosu daha ne kadar savaşacak, daha ne kadar öldürecek?
Yıl 2020, her geçen gün yeni bir buluş yapılıyor ki hayatlarımızı kolaylaştırsın. Sürekli bir yenilenme ve değişim içindeyiz. Daha büyük ev istiyoruz, daha çok para istiyoruz, daha çok kıyafet, daha çok yemek istiyoruz.
Politikacılarımız da daha çok güç istiyorlar; kendilerine itaat edecek daha çok insan istiyorlar ve elbette daha çok para istiyorlar.
Ne karşılığında!..
İlaç şirketleri çok mutlu, her yıl yeni bir virüs ortaya çıkıyor. Hemen yeni ilaçlar üretilip satılıyor. Piyasa hep canlı, her zaman alıcı var. Gelsin daha çok para, daha çok güç.
Silah şirketleri daha da mutlu. Savaşlar hiç bitmiyor. Hiç yeni uğraşa gerek yok, savaş çıkarmak için çabalamaya gerek yok. Aynı topraklarda, aynı şekilde savaşılıyor yüzyıllardır.
Öncelikle insanın elinden eğitim şansını al, sonra da işinin uzmanı politikacıları koy başlarına, tamamdır. Sebep ne olursa olsun savaşırlar. Bombalar patlar, kurşunlar uçuşur. Kimse düşünmez o kurşun nereye saplanıyor diye. Sadece saplanan yerde yanan yürek hisseder acısını, bir de o yüreğe bağlı yürekler.
Bir ana vardır bir yerlerde; doğum sancısını hala hisseden.
Bir yar yardır; yürek yangını hiç dinmeyen.
Bir evlat vardır; boynu hep eğik kalan.
İçine ağlayan babalar, kardeşler vardır.
Bayrağa sarılı tabutlar sokaklarda dolaştıkça daha çok susan insanlık vardır.
“Şehidin helvası sizin ocakta kavrulmadığı sürece size hep tatlı gelecektir!” Ne kadar ağır bir cümle. Sosyal medya bu ve benzeri cümlelerle dolu.
O helvalar hep bizim evlerimizde kavruluyor. Tarih boyunca hiç bir saraydan helva kokusu geldi mi acaba?..
Her şeyi bir kenara bırakıp Dalai Lama’yı dinlemenin zamanı gelmedi mi?
Biraz şefkat, biraz hoşgörü, biraz sevgi.
Biraz da HAYIR diyebilmek, bizi istemediğimiz şeyleri yapmaya zorlayanlara!
“Dünyayı güzellik kurtaracak
Bir insanı sevmekle başlayacak her şey”
Teşekkürler Zülfü Livaneli; böyle güzel cümlelerle bizi uyandırmaya çalıştığın için.
ADA
Bir kıyıdan baktı dünyaya
Ellerimde tuz avucumda sedef
Bir mavilik bir açıklık
Özgürlük hasreti
Yüreğime vuruyor
Nerede nerede insanlar
DÜNYAYI GÜZELLİK KURTARACAK
BİR İNSANI SEVMEKLE BAŞLAYACAK HER ŞEY
O üzüntü birden gelir
Yağmurlu havalarda
Yeniden kurarım dünyayı ben
Kederlerle
Kimse aşık değil mi bu şehirde
DÜNYAYI GÜZELLİK KURTARACAK
BİR İNSANI SEVMEKLE BAŞLAYACAK HER ŞEY
Hava martılar ışıklı şehir
Sarhoş ediyor beni yosun kokusu
Hilesiz kucaklamak istiyorum
Dünyayı şehri ve seni
DÜNYAYI GÜZELLİK KURTARACAK
BİR İNSANI SEVMEKLE BAŞLAYACAK HER ŞEY